9 Ekim 1906’da Mısır’ın Asyût vilâyetine bağlı Mûşâ köyünde doğmuştur. Hindistan kökenli olan babası el-Hâc Kutub b. İbrâhîm, Mısır’ın İngiliz işgalinden kurtulması için çalışan el-Hizbü’l-Vatanî’nin aktif bir üyesidir. İlköğretimini köyünde tamamlayan Seyyid Kutub, sonrasında Kâhire’ye giderek eğitimine devam etmiştir. Öğrencilik yıllarında Abbâs Mahmûd el-Akkâd ile tanışmış ve görüşlerinden etkilenmiştir. Üniversitedeki öğrenci hareketlerine katılmış bir yandan da edebiyatla ilgilenmiştir. Altı yıl öğretmenlik yapan Seyyid Kutub’un Akkâd’a olan yakınlığı, edebiyat dünyasında hızla yükselmesinde büyük rol oynamış Akkâd ve çevresiyle birlikte edebî tartışmalara katılmıştır.[1]
Seyyid Kutub’un bir süre edebî konulara ilgisi devam etse de yazılarında siyasî ve ictimâî meseleler ağırlık kazanmaya başlar. Aylık basılan “el-ʿÂlemü’l-ʿarabî” isimli dergide dört sayı neşrettikten sonra haftalık neşredilen “el-Fikrü’l-cedîd” dergisini yayımlamaya başlar. Sert siyasî üslûbu nedeniyle dergi hükümet eliyle yayıma kapatılır. Düşüncelerinin değişmesi beklentisiyle Amerika’ya gönderilen Seyyid Kutub, dönüşte başka Batı ülkelerini tanıma ve izleme fırsatı bulur. İki yıl sonra Mısır’a geri dönen Seyyid Kutub, eski bakış tarzını değiştirmek şöyle dursun; Batıya olan öfkesini daha da artmıştı.
Seyyid Kutub’un Temmuz 1952 darbesi öncesi ve sonrasında Hür subaylarla yakın ilişkisi mevcuttu. Darbeden önce Cemâl Abdünnâsır ve arkadaşları onun evinde toplantılar düzenler. Sonraları Hey’etü’t-tahrîr’in genel sekreterliğini yürüten Cemâl Abdünnâsır’ın İhvân-ı Müslimîn’in ileri gelenlerinden teşkilâtı kapatıp Hey’etü’t-tahrîr’e katılmalarını istemesi yüzünden iki taraf arasında anlaşmazlık çıkar. Seyyid Kutub, uzlaşmacı yönüyle iki yapıyı tek bir arada toplayamayınca Cemâl Abdünnâsır’dan ayrılır ve İhvân-ı Müslimîn yanında yer alır ve teşkilâta üye olur. Seyyid Kutub’un teşkilâta üye olmasından yaklaşık bir ay sonra İhvân-ı Müslimîn Abdünnâsır eliyle kapatılır. Teşkilâta mensup kişilerin tutuklanması, ülke genelinde bir gerginliğe sebeb olduğundan tekrardan Seyyid Kutub dahil tüm İhvân-ı Müslimîn serbest bırakılır. 26 Ekim 1954’de Cumhurbaşkanı Cemâl Abdünnâsır’a karşı girişilen başarısız suikasttan sorumlu tutulan İhvân-ı Müslimîn yöneticileriyle birlikte Seyyid Kutub da tutuklanır ve on beş yıl hapse mahkûm edilir. Hapiste türlü işkencelerle 10 yıl hapis yatan Seyyid Kutub, çıkmasına beş yıl kala Irak Devlet Başkanı Abdüsselâm Ârif’in girişimiyle serbest bırakılır.
Son Sözü: Ya Şehâdet Ya Hürriyet!
Seyyid Kutub, dışarı çıkar çıkmaz üzerinde çokça tartışılacak olan Meʿâlim fi’t-tarîk’ı yazar. Eserinde savunduğu görüşleri ve bir grup İhvân-ı Müslimîn mensubuyla birlikte teşkilâtı yeniden canlandırma faaliyetlerine katılması yüzünden tahliyesinden bir yıl sonra tekrar içeriye alınır.
Cemâl Abdunnâsır’dan özür dilediği takdirde kendisini serbest bırakacak olmalarına karşın, “Allah’a şükürler olsun ki, on beş sene cihâd ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem. Namazda Allah’ın birliğine şehâdet eden parmağım asla bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır!” cevabıyla dâvasından vazgeçmedi. Büyük bir kararlılıkla yoluna devam ediyordu.
İşkenceye maruz kalan ve bir türlü özür dilemeyen Seyyid Kutub darağacına çıkarılır. Seyyid Kutub’un, kurtulması için çaba gösteren kız kardeşine şunları söyler:
“Eğer Allah kanunu ile mahkûm edilmişsem ben Hakk’ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkûm olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem.
Uzun süren yargılama sonunda idam cezasına çarptırıldı ve 29 Ağustos 1966’da cezası şehîd edildi; cesedi bilinmeyen bir yere gömüldü. İdamı bütün İslâm dünyasında tepkiyle karşılandı.
Fi Zilâli’l-Kur’ân
Çalışmasında; başlangıçta bir tefsir yazmaktan öte isminden de anlaşılacağı üzere Kur’ân’ı Hakîm’in ışığı altında günlük olayları ve yaygın görüşleri değerlendirmeyi amaçlayan Seyyid Kutub, okurları tarafından yazılarına ilgi ve alâka görünce bunun üzerine Kur’ân’ın her bir cüzünü bir cilt şeklinde tefsîr etme niyetini “el-Muslimûn” isimli dergiyle okuyucularına haber verir. 1954 yılında birçok İhvân-ı Müslimîn mensubuyla birlikte tutuklanan müellif, hapishanede tefsirini yazmaya devam eder. Sonlara doğru tefsirini bitirmeye muvaffâk olan Seyyid Kutub, son dört cüzde öncekilere nazaran farklı bir bakış açısı kazandırır. Iraklı devlet başkanın araya girmesiyle tahliye edilen Seyyid Kutub, kitabını tekrardan gözden geçirme ve tashîh etme adına tekrardan bir tarama yapar. İkinci taramasında sadece on üç cüzüyü gözden geçirebilen müellif, Cumhurbaşkanı’na suikast girişiminde bulunduğu kanaatiyle içeriye alınır ve çok geçmeden devlet kararıyla şehîd edilir. Geriye ikinci taramaya kalan cüzüler, önceki hâliyle tekrardan bastırılır.
İlmî ve fikrî çalışmalarını önceleri daha çok Kur’an’ın edebî i‘câzı üzerinde yoğunlaştıran Seyyid Kutub, derginin 3. sayısından 9. sayısına kadar yedi makale neşretmiştir. Böylece yeni bir tefsirin adı da “Fî Zilâli’l-Kur’ân” şeklinde kendiliğinden o zaman ortaya çıkmıştır.[2]
Seyyid Kutub ve Fi Zilâl Hakkında Bazı Görüşler
Şehîdü’l-İslâm Seyyid Kutub’un şahsiyetini, başından neler geçtiği ve eğitim sürecinde kimlerle yolları kesişip etkilendiğini ve fikirlerini yaymak adına matbuat âlemindeki faaliyetlerini hülâsa ettik. Sonrasında ihtilâfa medar olan Seyyid Kutub ve eseri Fî Zilâl hakkında İslâm âlimlerinin ve mütefekkirlerin fikir ve görüşlerini paylaşarak meseleyi açıklığa kavuşturmayı murad ettik.
“Ben Anladım ki O, Ümmete Tertemiz Bir Ruh Sunmak İstiyor!”
Hindistan ulemâsından Allâme Yûsuf el-Bennûrî, Seyyid Kutub karşısındaki tutumunu tefsir kitabında şöyle ifade demektedir: “Altıncısı: Seyyid Kutub, Fî Zilâli’l-Kur’ân: Yazarın edebiyatta hünerli olduğu ve yeni bir edebî üslup oluşturma konusunda üstün bir yeteneğe sahip olduğu şüphesizdir. Olağanüstü bir tasvîr yeteneği, konuşmalarında ihtişam ve bir şah eserlik var. Âyetlerin tutarlılığını ve birbirleriyle olan bağlantısını anlatmakta oldukça başarılıdır. Onun tefsîrindeki bu meziyet, hiç şüphe yok ki araştırmacılar ve göz atanlar tarafından teşekküre ve takdire şayandır. Ben anladım ki o, ümmete tertemiz bir ruh/fikir sunmak istiyor. Bunun dışında bazı yönlerden ihmalleri ve yoldan sapmasını da gördüm. (Hz. Osmân ile ilgili ifadeleri aktardıktan sonra…) Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ın yorumlanması ve doğru şekilde yerine getirilmesi son derece zor ve hassas bir iştir. Ben, onun ihlâs ile nizâmı düzeltmek adına kıyâmını takdir etmekle beraber şunu söylüyorum: Sonuç olarak kendini feda edene kadar acı, hayal kırıklığı ve yoksunluk içinde yaşadı. Allah da bu gayretlerinden ve fedakârlıklarından ötürü onu mükâfatlandırdı. Allah, başarıyı verendir.”[3]
“İçinde Doğru da Vardır Yanlış da!”
Muhammed b. Sâlih el-Useymîn’e (rah.), Seyyid Kutub hakkında insanların ihtilâfa düştüğünü ve konuya nasıl bakılması gerektiği sorulunca şunu der: “Biz kişileri konuşmuyoruz ve kişilerde mutaassıplık yapmıyoruz. Seyyid Kutub, amel dünyasından darü’l-cezâya intikâl etti. Diğer ilim ehlinde olduğu gibi ondan da hesap sorucu Allah Teâlâ’dır. Gelen hak/doğru ise Seyyid Kutub’dan veya başkasından farketmez; kabul edilmeli. Seyyid Kutub’dan veya başkasından batıl geldiyse; reddedilmeli. Seyyit Kutub’un etkileri hakkındaki fikrim; diğerlerine benzediği yönündendir. İçinde doğru da vardır, yanlış da. Hiç kimse günahsız/hatasız değildir… Onun kitapları, edebî şeyler ve genel kültürelden ibarettir. Bu nedenle her insandan doğruların alınacağına, yanlışlarının da kabul edilmeyeceği görüşündeyim.”[4]
“Allah, Fî Zilâl’in Sahibi Seyyid Kutub’a Rahmet Eylesin!”
Muhammed Mütevelli eş-Şa’râvî (rah.) kürsüde Seyyid Kutub için der ki: “Allah, Fî Zilâl’in sahibi Seyyid Kutub’a rahmet eylesin. O bu savaştan iman esaslarını çıkarmayı başarmıştı. Eğer dünyanın her yerindeki Müslümanlar, esaslarına ihtimâm göstererek akıllarında tutmuş olsaydı; hiçbir kâfir devlet onlara galip gelemezdi.”[5]
“Eserlerinde Birtakım Şeylerden İstifâde Etmek Mümkündür!”
Mustafa el-Adevî’ye (sel.) Seyyit Kutub’un şahsiyeti ve eserleri hakkında sual sorulunca şöyle der: “Tavsiyem şudur ki: Kendisinde Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in genel itikadı ve kâideleri oluşan kimselerin Seyyid Kutub’un eserlerinde birtakım şeylerden istifâde etmesi mümkündür. Fakat Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in itikadı oturmayan kimselerin kitabını okuması da doğru olmaz. Çünkü içerisinde tekfir, sıfat vb. meselelerde hataya düşmüştür. Sözün özü budur, Allah en iyisini bilir.”[6]
“Fî Zilâl, Herkeste Olmayan Bir Silahla Donatılmıştır!”
Yûsuf el-Karadâvî (rah.) resmî sitesinde Seyyid Kutub için şunları dile demektedir: “Seyyid Kutub’a Allah rahmet eylesin. Kendisi Kur’ân ehliydi. Tefsirden önce onun bilindik iki kitabı vardır. Et-Tasvîrü’l-fennî ve Meşâhidü’l-kıyâme fî’l-Kur’ân. Kim de bu iki eseri okursa; Seyyid Kutub’un edip olduğunu anlar… Fî Zilâl, herkeste olmayan bir silahla donatılmıştır… Beşerî olduğu için hatalardan uzak kalması kaçınılmazdır. Kitabı okuyanın istifâde edeceği şüphesizdir.”[7] Seyyid Kutub hakkındaki ifadelerine daha fazla bakmak için resmî sitesindeki makalesinde göz atabilirsiniz.[8]
“Sonra Bu Düşüncelerini Değiştirmiş Tevbe Etmiş!”
Ebûbekir Sifil Hoca’ya (sel.) Seyyid Kutub’a nasıl yaklaşılması gerektiği sorulunca şöyle der: “Bir yerde bir sohbet yaptık ve böyle bir bahis yaptık; gençler Seyyid Kutub ve Mevdûdî’yi sordular. Ben de onlara; birer İslâm âlimi olarak, onlardan itikad, din, fıkıh, ahkâm öğrenmenin yanlış olduğunu söyledim… Seyyid Kutub’un mücadelesine, fikriyâtına, yüksek tefekkür gücüne, ilkeli tutumuna, şehâdetine hiç kimse hiçbir şey söyleyemez. Bunlar başka şeyler. Bunlar mücâdele insanıdır. Mübârek bir insandır. Allah şehâdetini kabul etsin. Ama Seyyid Kutub’un bu mücâdelesini, bu eserlerini, bu fikriyâtını tefekkür mahsulü bu eserlerini, birer ilmî eser telakki edip ondan itikad, amel, fıkıh, tefsir öğrenmeye kalkmak doğru değil. İtiraz ettiğimiz, yanlış bulduğumuz budur. Fî Zilâl okumak zararlı mıdır? Değildir! Amma Allah’ın ahkâmını, âyetlerini Fî Zilâli’l-Kur’ân’dan öğrenmeye çalışmak doğru değil… Seyyid Kutub, geçmişinde bir sosyalist eylemleri olan bir insan. Sonra bu düşüncelerini değiştirmiş, tevbe etmiş ama Türkçe’ye tercüme edilmiş bazı eserlerinde hâla Hz. Osmân Efendimiz’e, sahâbenin zenginlerine filan karşı olumsuz bir tutumunu görürsünüz. Birtakım müteşâbih âyetlerde sürçtüğünü görürsünüz. Bunlar normaldir. Fî Zilâl okurken bunları, İslâm’ın mutlak doğruları diye almayabilecek meseleye bu zeminde bu seviyede bakabilecek insanlar, okusunlar istifâde etsinler. Öyle olmayan insanlar da illa okuyacaklarsa birilerine sorarak okusunlar. Sağlamasını yapsınlar.”[9]
“Seyyid Kutub, Bu Ümmetin Çocuğudur!”
Nurettin Yıldız Hoca (sel.), Suudi Arabistan’ın Seyyid Kutub üzerindeki bir emelinden bahsettikten sonra şöyle bitirir cümlelerini: “Seyyid Kutub’un hangi yanlışı üzerinde duruyorlar sorusuna cevap bulmalıyız. Önce Seyyid Kutub yanlışı olmayan mı birisidir diye soralım. Hiç tereddüt etmeden de cevap verelim: Mümkün mü! Peygamber’in (s.a.v) dışında bir insanın hatasız olması mümkün mü?! 20. Yüzyılda gelmiş Seyyid Kutub nasıl hatasız olabilir?! Âdil bir gözle bakıldığında; gerçekten Seyyid Kutub’un bunlar ne biçim sözler, böyle olmaz denecek hataları var. Ama Seyyid Kutub, bu ümmetin çocuğudur! Bu ümmetin bir mütefekkiridir. Seyyid Kutub’u casus gibi, ümmeti yıkmak için gelmiş kullanılan biri gibi ithâm etmek, sunmak Kıyâmet günü kul hakları açısından ağır bir problem oluşturur. Neden? Seyyid Kutub’u bütün hatalarına yanlışlarına rağmen bir kere ölüm nedeni üzerinden, idam ediliş nedeni üzerinden incelediğimizde Seyyid Kutub, Mevdûdî’nin kitaplarından etkilenip özellikle Dört Kavram kitabından etkilenip Arap âlemine Mevdûdî eksenini, fikirlerini yaymakla ithâm edilmiş birisidir…”[10]
Selefî/Vehhabî Aşıkları Değiliz!
Seyyit Kutub’un hayatını, mücâdelesini anlattıktan sonra -ulaşabildiğimiz kadarıyla- bazı âlimler tarafından onun hakkında ifade edilen görüşleri de mesele daha iyi anlaşılsın diye için cem ettik. Bazılarının Seyyit Kutub hakkındaki görüşlerini aldığımız bazı âlimler hakkında “Selefîdir, vehhabîdir, sizi ancak onlar paklar!” ifadelerini daha şimdiden duyar gibi olduk. Lakin şu bilinmelidir ki; hiçbir insan olmasın ki, kendisinden zerre kadar istifâde edilmesin. Bir kimsenin yapmış olduğu belli başlı hatalardan ötürü tüm doğrularını götürmek ahlâkî değildir. Nitekim Ahmed b. Hanbel’e (rah.) bir zât hakkında hata yapar mı diye sorulunca şöyle der: “O da insanlardan biri değil mi?” Yahyâ b. Maîn de söyle demiştir: “Hadiste (hiç) hata yapmayan kimse yalancıdır.”[11] Bu takdirde bir insanın nasıl hatasız olabileceği düşünülebilir. Hatasız kullar; kendilerine vahyin aynalık ve rehberlik ettiği peygamberler zümresidir. O vakit, şahsiyetler hakkında ifrata veya tefrite gitmek doğru değildir.
Hâsıl-ı Kelâm
Yaptığımız nakillerden anlaşılacağı üzere; Seyyid Kutub, bir din âlimi kesinkes değildir. Bazı âlimlerden yaptığımız nakillerde de görüldüğü üzere kitaplarında ve görüşlerinde bazı hatalar olduğu açıkça ifade edilmektedir. Lakin hiçbiri, hatasının olduğunu ifade etmekle beraber eserlerinin yakılmasını, kesinkes okutulmamasını, kötü bir şahsiyet olduğunu söylememektedir.
Unutulmamalıdır ki, bizim burada yapmak istediğimiz “Seyyid Kutub mutlaka okunsun!” adlı bir çalışma değildir. Aksine Seyyid Kutub da her insan gibi hata yapmaktan beri değildir, demektedir.
Dipnot
[1] Bkz. Salâh Abdülfettâh el-Hâlidî, Seyyid Kutub, s.135-189.
[2] Salâh Abdülfettâh el-Hâlidî, Medhal ilâ Zilâli’l-Kur’ân, s. 40-41.
[3] Pakistan’da Câmiatü’l-ulûmi’l-İslâmiyye adıyla kurduğu medresenin fetvahanesi de bu görüşü kabul etmekte ve hâlen allâmenin görüşünü resmî sitede güncel olarak yayınlamaktadır. Bkz. (https://www.banuri.edu.pk/readquestion/sayyid-qutub-ke-bare-me-mawqif-144401102025/28-08-2022)
[4] Muhammed b. Sâlih el-Useymîn, Seyyid Kutub fî’l-mîzân, Yayın Tarihi: 24/04/2018. (https://ar.islamway.net/fatwa/76098/%D8%B3%D9%8A%D8%AF-%D9%82%D8%B7%D8%A8-%D9%81%D9%8A-%D8%A7%D9%84%D9%85%D9%8A%D8%B2%D8%A7%D9%86)
[5] Mütevelli eş-Şa’râvî, eş-Şeyh eş-Şa’râvî yetehaddes ‘an tefsîr Seyyid Kutub, Yayın Tarihi: 2020. (https://www.youtube.com/shorts/3r1D-uyXfdY)
[6] Mustafa el-Adevî, Kavlü’ş-şeyh ‘an müellefât Seyyid Kutub, Yayın Tarihi: 2022. (https://www.youtube.com/watch?v=F0AwDB8_bUk)
[7] Yûsuf el-Karadâvî, eş-Şeyh Yûsuf el-Karadâvî yetehaddes ‘ani’ş-şehîd Seyyid Kutub ve’l-Kur’ân ve’t-tefsîr Fî Zilâli’l-Kur’ân, Yayın Tarihi: 2021. (https://www.youtube.com/watch?v=cYJ1IO-s4QY)
[8] Bkz. (https://www.al-qaradawi.net/node/2186) Aynı şekilde “Fî Vedâ‘i’l-‘ilâm” adlı eserinde de kendisine yer vermiştir.
[9] Ebubekir Sifil, Şehid Seyyid Kutup’a Yaklaşımımız Nasıl Olmalı, Yayın Tarihi: 2014. (https://www.youtube.com/watch?v=EHvM6l11vgs)
[10] Nureddin Yıldız, SEYYİD KUTUB NEDEN BU KADAR TEHLİKELİ (!), Yayın Tarihi: 2023. (https://www.youtube.com/watch?v=NQRY0JZVckk)
[11] İbn Ebî Hâtim, el-İlel, Matba‘atü’l-Hamîdî, Riyâd 2006, 1/62.