Nimete Kavuşmak İçin İnsana Musibet mi Gerekir?

Soru Detayı: “Nimete kavuşması için insana musibet gelir.” (Buhari)  Bu hadisin kaynağını ve sıhhat durumunu belirtip, açıklamasını yapar mısınız?

Değerli Kardeşimiz

Peygamber-i Ekber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Allah, kim için hayır dilerse ona musibet verir.”[1]

Bu hadîs-i şerifin sıhhatine bakıldığında sahih olmayı gerektiren tüm şartlara haiz olduğundan âlimler nazarında hükmü “Sahih” bir hadis olup amel edilmesi vâcib olmuştur.

Hadis-i Şerif’in Mânası:

İnsanoğlunun hayata bakan iki penceresi vardır; birincisi iç dünyası, ikincisi dış dünyası. İç dünyası, nefis ve şeytanın desiselerine karşı her daim müteyakkız olmalı ve zorluklara karşı her zaman sabretmelidir. Dış dünyası ise, insanlar arası ilişkilerinde zor durumlarda tahammül edip Kur’ânî bir tavır sergilemesi gerekmektedir.

Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Hâkim’de bizlere, muhakkak ki biraz korku, biraz açlık, mal ve evlat kaybıyla[2] imtihan edeceğini bildirmektedir. Bu bela ve musibetler karşısındaki sığınağı; sabrı tavsiye etmiştir.[3] Zira Allah Teâlâ, sabırlı olanlar ve sabrı tavsiye edenlerle her an beraber olmuştur.

Allah Azze ve Celle bir kulunun hayrını istiyor, dünya ve âhirette katındaki derecesi âli olsun, günahlarına da keffâret olsun arzu ediyorsa, ona birtakım musibetler verir. Kul, bu musibetlere imanının gereğince Allah’tan (c.c) geldiğini bilerek sabreder de haline şükrederse sabrı cemîl, ecri cezîl, zahmeti rahmet olur.

Rivâyet edilir ki “Dünya, âhiretin tarlasıdır.” Allah Teâlâ, bazen o tarlayı daha da büyütmek ve kulunun kazancını ikiye katlamak istediğinde tarlasında birtakım zorluklar çıkarır. Tarlanın emaneten sahibi, sıkıntı ve zorluğa ne kadar çok şükreder Allah’ın (c.c) huzurunda kulluğunu ihlâs ve metânetle izhâr ederse; o derece Rabbi katında yakınlık kazanır, ruhunu teslim ettiği zaman tarlasını büyük bir kârla geride bırakır.

“Şüphesiz ki Allah, Cennet karşılığında mü’minlerden mallarını ve canlarını satın almıştır.”[5] Müslüman dünyanın fâni, ölümün âni olduğu şu arzda, O’nun (c.c) yolunda her şeyini feda edip, başına gelen bela ve sıkıntılara, مَنْ آمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ /Kadere iman eden kederden emin olur.” deyip Allah’tan (c.c) gelene râzı olup emir ve tâlimatlarına uygun yaşamaya gayret ederse; çok az bir ücretle ebedî saadeti kazanmaya muvaffâk olur.

Ne dünya zorluklardan dolayı kötü görülmeli, aşağılanmalı ne de dünya için âhiret feda edilmemelidir. Üstad Bedîüzzamân bu minvalde sorulan bir suale şöyle cevap vermektedir:

“DÖRDÜNCÜ SUALİNİZ: “اِنَّ اللهَ مَعَ الصَّابِرِينَ”de hikmet ve gaye nedir?”

Elcevap: Cenâb-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücûd-u eşyada, bir merdivenin basamakları gibi bir tertip vaz etmiş. Sabırsız adam, teennî ile hareket etmediği için, basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır, maksut damına çıkamaz. Onun için hırs mahrumiyete sebeptir. Sabır ise, müşkülatın anahtarıdır ki,

اَلْحَرِيصُ خَاۤئِبٌ خَاسِر * وَالصَّبْرُ مِفْتَاحُ الْفَرَجِ” durûb-u emsâl hükmüne geçmiştir. Demek, Cenâb-ı Hakk’ın inayet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir.[6]

 

Dipnot

[1] Bkz. Müsned, Hadis No: 7235; Buhârî, Hadis No: 5645; Nesâi, H. No: 7436.

[2] Bakara, 2/55.

[3] Bkz. Bakara, 2/45; Bakara, 2/153.

[5] Tevbe, 9/111.

[6] Said Nursî, Mektubât, Yirmi Üçüncü Mektûb.

You May Also Like