Geçmişi Kötü Olan Biri Örtünebilir mi?

Değerli Kardeşim!

Tabi ki örtünebilir ve örtünmelidir.

Geçmişi kötü olan birinin, işlediği günahlardan kurtulabilmesi için tevbe etmesi gerekir. Tevbe, pişman olmaktır.[1] Kişinin yaptığı birtakım kusurlardan ötürü, Allah’tan af dileyip bir daha geri dönmemek üzere dönüş yapmasıdır[2] Edilmiş nasûhî bir tevbe, Allah Teâlâ’nın muazzez Kitâbı’nda haber verdiği üzere; önceki günahları siler atar.[3] İnsanoğlu, beşer olduğu için şaşması da doğaldır. Allah Teâlâ’nın yeryüzünde yarattığı ilk kulu ve halifesi[4] babamız Hz. Âdem dahi Cennet’te olmasına ve Allah’ın O’nu, şeytanın hilesine karşı uyarmasına rağmen[5] yine de hatadan geri duramamıştır.[6],[7]

Kalbin Cilası: Tevbe

Peygamber-i Ekber buyurmuştur ki: “Günahından tevbe eden, sanki hiç günah işlememiş gibidir.”[8] Bu hadis-i şerif ile insanları, işledikleri hatalardan ve günahlardan pişman olup Allah Azze ve Celle’ye arzetmeleri, hesap anında ondan kurtulmalarını tavsiye etmektedir. İbn Kayyim el-Cevziyye (v.751/1350) günah işleyip de tevbe edeni, hastalığından kurtulmak için içtiği devaya benzetmekte ve bazen hasta olmak sıhhatli olmaya sebeptir[9] demektedir. Çünkü Allah Teâlâ buyurmaktadır ki: “Hayır! Bilakis kazanmakta oldukları şeyler (günahlar), kalblerinin üzerine pas bağlamıştır.”[10] İnsan, üzerine bulaşan pastan kurtulabilmek için onu hemen temizler. Eğer o pası hemen temizlemez de ertelerse zamanla tüm bedeni sarsar ve elbise giyilmez bir hal alır. Aynı şekilde de Efendimiz’in haber verdiğine göre “Bir mü’min bir günah işlediğinde, o günahı kalbi üzerinde siyah bir nokta oluşur. Şayet tevbe, istiğfar eder ve o günahtan arınırsa kalp aynası parlar. Günah arttıkça kararma da artar.”[11] O kalbi karartan günah lekesinden arınmak içinde nefis tezkiyesi şarttır. Aksi takdirde önemsemediğimiz küçücük günahlar, karşımızda zamanla dağ gibi durabilir ve bizi yere çalabilir.

Rivâyet edildiğine göre Ebü’d-derdâ (r.a), kalbin cilası noktasında şöyle bir tavsiyede bulunmuştur: “Şüphesiz ki her şeyin bir cilası vardır. Kalplerin cilası da Allah’ı zikretmektir.”[12] Bediüzzamân Hazretleri de bu sözün mânasını şöyle yormaktadır:

“Evet günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.” (bk. Lem’alar, s.9)

Her Âdemoğlu hata eder ve hata edenlerin en hayırlısı ise, düştüğü yerden doğru şekilde kalkıp da tevbe edenlerdir.”[13] Allah Rasûlü, “Nefsim kudret elinde olan Zât’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helâk eder; sonra günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.”[14] diyerek herkesin hayatında hataları olabilmekte olduğunu, önemli olanın yaptıkların pişman olması gerektiğini vurgulamıştır.

Allah Teâlâ, tevbe edenleri sevmekte[15] tevbe edip iman eden ve bir kısım hatalardan sonra hâlini düzeltenlerden olanların, günahlarından içten tevbe edip kendisine yönelenlere karşı çokça bağışlayıcı olacağını,[16] hatta iyi davranışta bulunanların kötülüklerini iyiliğe çevireceğini dahi ilan etmiştir.[17] Kim tevbe edip sâlih amel işlerse şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş makbul bir kimse olarak Allah’a varmış olur.[18]

Allah Azze ve Celle hayalı ve settârdır, örtünmeyi ve hayayı sever.[19] Tesettür, kadınlara kendilerini korumaları ve dışarıdan gelecek tehlikelere karşı iffetini, hayasını, şeref ve haysiyetini muhâfaza etmesi için emredilmiştir. İslâm kadınlarının üzerindeki örtüler, sadece bir bez parçası olmaktan ibaret olmayıp Cebrâîl aleyhisselâm’ın Allah katından getirdiği bir âyet-i kerîmedir. Âyet kelimesine, kavram haritasıyla bakıldığında aslında bir mucizenin tezâhürüdür. Hanım kardeşlerimiz, çarşaf-ı şerifleri Kur’ân-ı Hakîm’de geçtiği üzere baştan aşağı giydiklerinde[20] dışarıdan bakıldığında Allah’ın emrine boyun eğdikleri ve on dört asırdır indirilmiş olan Kur’ân-ı Hakîm’in hükmünü yitirmediğini bilakis her geçen gün etkili olduğunu ve yenilendiğini tüm dünyaya göstermektedir. Çarşaf giymek, tesettüre bürünmek, bir geleneğe uymak değil Allah’ın emrine ittibâ etmek, rahmetine gark olmak için ben de varım demektir. Kapanmak, asrın modasına değil farzlarına uyacak olanın kazanacağını lisân-ı kâl ile haykırmak, din-i mübîn-i İslâm’ı hal ile tebliğ etmek demektir. Eğer hanımlar, iffet âbideleri olan Hz. Meryem, Hz. Âişe ve Hz. Fâtıma gibi iffet mümessilleri olmaz da asrın modasına göre bir hayat inşa ederlerse sonu hüsran bir dünya onları bekliyor olacaktır.

Bu konuya ilişkin İhsan Şenocak Hocaefendi’nin İslâm’ın kızlarına ithâfen yazdığı eserinde şöyle bir hatıra anlatılmaktadır:

Bu Çarşaf Ölüm Meleğiyle Çıkar

“Çocukken babamın bizi götürdüğü bir doktor hanım vardı. İslâm’ı, ahlak boyutuyla yaşar, çocuklar bile “Bu doktor hanımın tek eksiği tesettür.” derlerdi. Muayenehanesinde uzun sıra olur, köyden kentten gelen “Acaba hastalığımın tedavisi mümkün mü?” diye korku içinde olanları hem tedavi eder hem de onlara moral verirdi. Hastalara bir müşteri gibi değil; duasına muhtaç olunan, Allah’ın bir kulu gibi bakardı.

Doktor sonraki yıllarda fıtratıyla barıştı, tesettüre girdi. Eşi “Olmaz, seni bu halde kabul edemem” dedi. O, “Neden olmasın ki, sen de benim gibi bir kulsun ve sen de Rabbimin emirlerini yerini getirmekle sorumlusun. Tesettür karışacağın bir alan değil. Allah’a isyan olan hususlarda kullara eş de olsa itaat haramdır. Bu çarşaf, bu bedenden bir kulun talimatıyla değil ancak ölüm meleği geldiğinde çıkar.” diye cevap verdi. Eşi dayattıkça o direndi. Uzun yıllar devam eden bir evliliğin sonuna gelindi. Adam “Bu çuvalla arabama binemez, olduğum ortamlarda bulunamaz, evime de giremezsin.” deyince; İslâm’ın imanla yücelttiği, tesettürle onurlandırdığı, hayatın gayesine erdirdiği doktor hanım, hayatının en zor tercihini yaparken Rabbinin tesettür emrini hiç pazarlık mevzuu yapmadı… Yeni bir hayat başladı. Dirilmek için ölen bir hayat…”[21]

Şu dünyanın fâni, ölümün âni, kabre girdikten sonra Allah’ın huzurunda bîkes kalacağımız bir dünyada misafirmiş gibi çok kalmayacak, ziyaret sebebini de imtihanı geçmeye bağlayıp hakiki lezzet olan imanı tatmak ve gerçek yurdumuza gidebilmek için gayret etmeliyiz.

Allah Teâlâ hatalarımızı anlamayı, onlardan ders çıkarıp da hayata tevbe ederek yeni sayfa açan ümitvâr kullarından eylesin, amin.

 

Dipnot

[1] Bkz. Müsned, Hadis No: 3568; İbn Mâce, H. No: 4252.

[2] Bkz. Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed et-Tahâvî, Şerhu Müşkili’l-âsâr, thk: Şuayb el-Arnavut, Müessesetü’r-risâle, Beyrût 1415, IV, s.99: Hâkim, hadisin sıhhatini sahih görmüş Zehebî de ona muvâfakat etmiştir. Beyhakî, Şuabu’l-îmân, H. No: 1910.

[3] Bkz. Şûra, 42/25.

[4] Bkz. Bakara, 2/30.

[5] Bkz. Bakara, 2/35; A’raf, 7/19; Taha, 20/117.

[6] Bkz. Tâhâ, 20/120-121.

[7] Not: Tabi ki atamız Hz. Âdem (a.s), Allah Teâlâ’ya işlediği hatadan ötürü tevbe etmiş ve Allah (c.c), O’nu affetmiştir. (Bkz. Bakara, 2/37)

[8] Bkz. İbn Mâce Hadis No: 4250; Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, H. No: 20562; Şuabu’l-îmân, H. No: 6780. (Hadis, Hasen li-gayrihi’dir.)

[9] İbn Kayyim e-Cevziyye, el-Fevâid, Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrût 1983, s.67.

[10] Mütaffifîn, 83/14.

[11] Bkz. Mutaffifîn, 83/14. Tirmizî, Hadis No: 3334; İbn Mâce, H. No: 4244.

[12] Bkz. Beyhakî, Şuabü’l-îmân, Hadis No: 523.

[13] Müsned, Hadis No: 13049; Tirmizî, H. No: 2499; İbn Mâce, H. No: 2451.

[14] Müsned, Hadis No:2623; Müslim, H. No: 2748. (Lafız Müslim’e aittir.)

[15] Bakara, 2/222.

[16] İsrâ, 17/25.

[17] Furkan, 25/70.

[18] Furkan, 25/71.

[19] Bkz. Ebû Dâvûd, Hadis No: 4012; Süyûtî, el-Câmiu’s-sagîr, H. No: 1723.

[20] Bkz. Nûr, 24/31; Ahzâb, 33/59.

[21] Şenocak, İhsan, İslâm’ın Kızına, Hüküm Kitap, İstanbul 2017, s.54.

You May Also Like