İslâm’da Hayvan Hakları

Allah Teâlâ, âlemde cinleri ve insanları sadece yaratmakla kalmamış muhteşem bir hüsn-ü sûretle tasvîr etmiş, âlemi envâ-i çeşit[1] hayvanlarla tezyîn etmiştir.[2] Hayvanları, insanların hayatındaki önemine binâen varlığından haber vermiş, insanların imanlarının terakkî etmesi boyutunda; tefekkür ve tezekkür noktasında âyet-i kerîmelerde onların etinden, sütünden ve yününden istifâde edildiğini zikretmiştir.[3]

Kur’ân’ı Hakîm, olay ve örgü bağlamında yirmi beş tane peygamberden bahsederken, O’nların gönderildikleri topluluk içerisinde tartaklanıp aşağılandıklarını çok yerde bahismevzû etmektedir. İçlerinden yedi tanesi, diğer peygamberlere göre daha fazla Allah Azze ve Celle tarafından sınanmış ve dini mübîn-i İslâm’a davet ettikleri kâfirler tarafından bela ve musibetlere fazlaca maruz kaldıklarından “Ulü’l-‘Azm” olarak muhkem kitapta yer verilerek konumları âl-i kılınmıştır.[4],[5]Böyle bir konumda olmalarına rağmen sûrelerin isimleri, Allah Teâlâ cânibinden[6] bu yirmi beş peygamberden değil de vahye dayalı olarak yedi tane hayvan ismiyle tesmiye edilmiştir.[7] Ayrıca Kur’ân’ı Kerim’de köpek,[8] karınca,[9] sinek[10] gibi hayvanların bazı peygamberler ve salih kimseler ile iletişim kurduklarından bahsedilmiş, kendi âlemlerinde bir ümmet kimliği taşıdıklarını ve aralarında ayrı bir dünya yapısı olduğuna işaret edilmiştir.[11]

Sanatlı Bir Eser, Sanatkârı Îcab Eder

Hayvanlar, sadece kendisinden istifâde edilmesi için yaratılmamış, her dâim Allah Teâlâ’nın kudretini zikrederek boyun eğmiş[12] ve aslî vazifelerini hiçbir zaman unutmamışlardır.[13] Onlara Kur’ânî bir pencereden bakıldığı zaman; hiçbir cinsinin birbirine benzemediği, huylarının, yiyeceklerinin ve üremelerinin farklı olduğu ve muhtelif renklerle  süslenmiş sanatları, bir sanatkârı icap ettirmiştir. Üstad Bedîüzzamân bununla alâkalı der ki: “Bütün hayvanat ve kuşların bütün nevileri ve taifeleri ve milletleri, bil’ittifak lisân-ı kâl ve lisân-ı hâlleriyle “Lâ ilâhe illâ Hû!” deyip, zemin yüzünü bir zikirhâne ve muazzam bir meclis-i tehlil sûretine çevirmişler; herbiri bizzât birer kasîde-i Rabbânî, birer kelime-i Sübhânî ve mânidar birer harf-i Rahmânî hükmünde sâni’lerini tavsif edip hamd-ü senâ ediyorlar vaziyetindedir.”[14] Kur’ân, on beş asırdır hayvanlara bu zâviyeden bakarken Allah (c.c) ve Rasûl (s.a.v) düşmanları, hayvanları aşağılamaktan, hor görüp ezmekten, onlardan gelen saldırılar karşısında onlara kısas uygulamak için kanun koymaktan öteye gidemediler. Şimdi ise dernek ve vakıf kuruluşlarıyla, hayvan koruma derneklerine aktarılan fonlarla eşcinselliği ve dinsizliğin reklamını yapmaktadırlar.

Merhamet Etmeyene Merhamet Edilmez

Hz. Peygamber Aleyhisselâm, insanlara şefkatli olduğu gibi hayvanlara da bir o kadar merhametliydi. Çünkü; O’nun (s.a.v) yere göğe sığmayan bir sözü vardı; “Merhamet etmeyene, merhamet edilmez.”[15] Patron, işçinin maaşına zam yaparken ona merhamet etmezse, işçi de patronun işlerini yaparken ona merhamet etmez. Allah Rasûlü (s.a.v), insanlara tebliğ-i risâlet sürecinde rahmetiyle muamele de bulunmasaydı; şüphesiz ki etrafında O’na (s.a.v) inanacak kimse bulamazdı.[16] İslâm’ın, beşerî hukuktan ayrıldığı temel noktalardan biri de Allah Rasûlü’nün (s.a.v) tebliğ ettiği hususlara herkesten önce kendisinin riâyet etmesidir. O (s.a.v), insanlara kendi nefsinde, aile ortamında yaşadıklarını tebliğ etti. Söz planında da fiiliyatta da zenginle fakiri, komutanla neferi, âlimle ümmîyi, siyahla beyazı birbirinden ayırmadı.

Bir gün deveye binen Hz. Âişe’ye (r.anha) Allah Rasûlü (s.a.v), hayvana şefkat ve merhametli davranmasını tavsiye etmiş,[17] kendisini görünce inleyen bir devenin yanına varıp başını okşadıktan sonra sahibini, “senin eline verdiği bu hayvan hakkında Allah’tan korkmaz mısın?! Hayvan bana, senin onu aç bıraktığından ve çok yorduğundan şikayetçi” olduğunu haber ederek azarlamıştı.[18]

Peygamber Efendimiz (s.a.v), binek hayvanlarının üzerinde gereğinden fazla durmama hususunda ümmetini “Hayvanlarınızın sırtını minberler yerine koymayın. Şurası muhakkak ki, tek başınıza güçlükle gidebileceğiniz bir yere sizi götürmeleri için Allah onları sizlere musahhar kıldı. Arzı da sizin durma yeriniz kıldı,[19] öyleyse ihtiyaçlarınızı duran hayvanınızın sırtında değil arz üzerinde görün.”[20] ifadeleriyle net bir şekilde uyarmıştır.

Tesbîh Eden Bir Ümmeti Yakmak

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v), ateşe verilmiş bir karınca yuvasıyla karşılaştığında verdiği tepki de sert olmuş, bunu yapanları: “Kim yaktı bunu? Ateşle azap vermek sadece ateşin Rabb’ine hastır!”[21] buyurarak îkaz etmiştir. Bir başka hadîs-i şerifte, geçmiş dönemlerde yaşamış bir Peygamber’in karıncaları yakmış olması sonucu, Allah Teâlâ’dan gelen ikaza yer vererek dikkatleri celbetmiştir: “Peygamberlerden birini bir karınca ısırdı. O da (öfkelenerek) karıncanın yuvasının yakılmasını emretti ve yakıldı, Allah Teâlâ Hazretleri O’na şöyle vahyetti: “Seni bir karınca ısırmışken, sen tesbîh eden bir ümmeti yaktın.”[22]

Ayrıca, yavruları alındığı için ıstırap içinde kanat çırpan bir kuşu görünce, bunu yapanları uyardığı ve yavruların geri verilmesini emrettiği[23] Allah Rasûlü (s.a.v), canlı bir hayvanın bağlanıp hedef haline getirilip ona atış yapılmasını yasaklamış[24] hatta bazı rivâyetlere göre hayvanlı bu şekilde eğlence mercekli kullananları lanetlemiştir.[25] Hayvanlar arasında güreş ve dövüş tertiplenmesine izin vermemiş[26] etini yeme niyeti olmayan avcılara hayvan avlanmalarını nehyetmiştir.

Kötü bir kadının, susamış bir köpeğe zor şartlar altında su vermiş olduğu için Allah Teâlâ tarafından bağışlandığı,[27] bir kedinin hapsedilerek açlıkla ve susuzlukla ölmesine sebebiyet veren kadın için de Cehennemlik olduğu[28] Efendimiz’in (s.a.v) beyânatları arasındadır.

Hz. Ömer’den (r.a) Daha İyi Bir Hayvan Hakları Savunucu Olabilir mi?!

Efendimiz Aleyhisselâm’ın mezkûr hadislerine bakıldığında O’nun (c.c) yaratılmışlara olan şefkati hayrete mûcibtir. Bu hadisleri duyan ve nasiplenen Ömer b. Hattâb (r.a), insanların haklarını yemediği gibi hayvan haklarını da insanlara yedirtmemiştir. Devesine gücünün üzerinde yükleyen birini cezalandırdığı, bir devenin polan sürtmesinde meydana gelen hayvanın yarasına elini sürüp, “senin başına gelen şeyden de sorguya çekilmekten korkarım.” demiş onların da bir cana ve hakka sahip olduklarını lisân-ı hâl ve kâl ile izhâr etmiştir. Hz. Ömer (r.a), Allah Teâlâ ile arasındaki hasbî murâkabeyi yakalayınca insanların haklarını çiğnemek şöyle dursun, hilâfet sürecinde hayvan haklarından dahi kendisini sorumlu tutmuş ve nefsini onların haklarına tecavüz etmekten teberri etmiştir. Ömer b. Abdülazîz ise devlet başkanı olarak, hayvanlara ağır gem ve koşum vurulmasını, nodulla dürtülmemesini, develere altı yüz rıtıldan (ikiyüz otuz kg) fazla yük yüklenilmemesi hususunda tâlimat vermiştir.[29] Necip Fazıl’ın “Sende insân ve toplum, sende temel ve binâ; ne getirdin, götürdün, bildirdinse âmennâ.” verdiği düsturla Peygamber-i Ekmel’in (s.a.v) “yapın!” dediğini yapmışlar, “yapmayın!” dediklerinden Cehennem ateşinden kaçar gibi kaçmışlar.

Hayvan Soylarını Bitirenler, Aslında Kendi Sonlarını Getirmektedirler

Köpek, dünyanın muhtelif yerlerinde dövüştürülen hayvanlardan bir tanesidir. “Greyhound olarak da bilinen tazı yarışları, spor, eğlence adı altında hayvanlara yapılan başka bir eziyet türüdür. Bu yarışların ardında büyük bir köpek yarışı endüstrisi mevcuttur. Yarışacak en hızlı ve bedensel açıdan en güçlü türü çıkarmak için sektör, fabrikasyon köpek üretimine ihtiyaç duyar. Mesela İngiltere’de sadece tazı üretmek için tasarlanmış haralar vardır. Bu şekilde İngiltere’de yılda ortalama kırk bin köpek üretilmektedir. Bunun sonucu olarak ortaya üretim fazlası çıkmakta, seri üretim sonucu çoğalan köpeklerden koşmaya, yarışmaya yeterince uygun olmayanlar sektöre kâr getirmeyeceklerinden öldürülmektedir. Yarışacak köpekleri ise zorlu ve riskli yarışlar bir yana, birçok kötü koşul bekler.”[30]

Allah Teâlâ, Bakara Sûresi’nde bozguncuyu tanımlarken şöyle buyurmaktadır: Bazı kimseler var ki, pek azılı düşman olduğu halde kalbindekilere, sözünün özüne uygunluğunu söylemesi üzerine üstelik Allah Azze ve Celle’yi şahit tutmaktadır. Oysa  Allah Teâlâ bozgunculuğu sevmez.[31] Onlara Allah’tan (c.c) kork; kediye, köpeğe zarar verme, nesli tüketmek, hayvanların soylarını bitirmek adına onları öldürme, yapma dendiğinde gurur yaparlar ve kibirlenirler. Onların yaptığı o cürüm yetmezmiş gibi yaptıklarından pişman olmak yerine memnûniyet duymaları üzerine onlar, daha fazla derin bir ateşe sürüklenmek ve günaha batmaktadırlar. Hayvan soylarını bitirenler, aslında kendi sonlarını getirmektedirler. Böylesine canlılara Allah’ın (c.c) kendisini zikretmesi ve insanların faydasına olması için yarattığı hayvanları eziyet edip öldürmelerine karşılık layık oldukları yer Cehennem’dir. O hayvan düşmanlarını, nesli tüketmeye çalışan canilerin yeri ne kötüdür.[32]Öylesine şefkatli, merhametli insanlar var ki, Hz. Ömer (r.a) gibi Allah’ın (c.c) rızâsına nâil olabilmek için devenin, atın hakkını bile düşünür ve hak yolda canlarını vermekten imtina etmezler. Allah Teâlâ, yarattığı insanlara ve hayvanlara şefkatli olana kendisi de pek şefkatlidir.[33]

Ulemâ, hayvanlara eziyet edip nesillerinin yok olması için soylarını yok etmeye çalışanları mezkûr âyet-i kerimeyle bozguncu olarak tanımlamıştır. Bu sebeble de âyet-i kerimenin de delâlet ettiği bağlam üzere hayvanlara zarar vermenin caiz olmadığını kanaatini taşımaktadırlar.[34]

 

Dipnot

[1]  Hayvanların çeşitleri ve hayattaki ilginç yaşamları ve özellikleri ile ilgili istifade için bkz. Ebû Yahyâ Cemâlüddîn Zekeriyyâ b. Muhammed b. Mahmûd el-Kazvînî, ‘Acâibü’l-mahlûkât ve garâ’ibü’l-mevcûdât, Menşûrâtu Müesseseti’l-E‘lemî, Beyrût, 1421.

[2]   Bkz. Âl-i İmrân, 3/14; Nahl, 14/8.

[3]   Bkz. En’âm, 6/142; Nahl, 14/5-66-80; Tâhâ, 20/54.

[4]   Bkz. Ahkâf, 46/35.

[5]   İmam Mâtürîdî’nin, ülü’l-azm vasfını taşıyan peygamberlerin özellikleri ve görevleri ile alâkalı özetine bkz. Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Mâtürîdî es-Semerkandî, Te’vîlâtü ehli’s-Sünne, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 1426, 9/259-260.

[6]   Tevkîfî: Sûrelerin vahye dayalı olarak birden fazla adla adlandırılması demektir. İmam Zerkeşî, bu isimlendirmelerin vahye dayalı (tevkîfî) olma ihtimalini râcih görüş olarak belirtir. Bkz. Ebû Abdillâh Bedrüddîn Muhammed b. Bahâdır b. Abdillâh ez-Zerkeşî, el-Burhân fi ‘Ulûmi’l-Kur’ân, Dârü İhyâi Kütübi’l-Arabiyye, 1/38.

[7]   Bunlar; Bakara (inek), En’âm (davar), Nahl (bal arısı), Neml (karınca), Ankebût (örümcek), Âdiyât (atlar) ve Fîl (fil) sûreleridir.

[8]   Bkz. A’râf, 7/176; Kehf, 18/18-22.

[9]   Bkz. Neml, 27/18; Ankebût, 29/65.

[10]   Bkz. Hac, 22/73.

[11]   Neml, 27/18.

[12]   Hac, 22/18.

[13]   Nûr, 24/41.

[14]   Nursi, Bedîüzzamân Saîd, Asâ-yı Mûsâ, Envâr Neşriyât, İstanbul 2009, s.110.

[15]   Buhârî, Hadis No: 6013.

[16]   Bkz. Âl-i İmrân, 3/159.

[17]   Müslim, Hadis No: 2594; Müsned, H. No: 24808; Bkz. Ebû Dâvûd, H. No: 2478.  (Lafız Müslim’e aittir.)

[18]   Ebû Dâvûd, Hadis No: 2549; Müsned, H. No: 1745.

[19]   Bkz. Nahl, 14/7.

[20]   Ebû Dâvûd, Hadis No: 2567.

[21]   Ebû Dâvûd, Hadis No: 2675-5268.

[22]   Buhârî, Hadis No: 3019; Müslim, H. No: 2241.

[23]   Ebû Dâvûd, Hadis No: 2675-5268.

[24]   Bkz. Müslim, Hadis No: 1907; Ebû Dâvûd, H. No: 1475.

[25]   Müslim, Hadis No:2117; Ebû Dâvûd, H. No: 2564.

[26]   Ebû Dâvûd, Hadis No: 2562; Tirmizî, H. No: 1708.

[27]   Buhârî, Hadis No: 6009; Müslim, H. No: 6644.

[28]   Buhârî, Hadis No: 2236; Müslim, H. No: 2242. Hererî ve diğerleri, bu kişinin hayvana eziyet ettiği için Cehennem’e girdiğini ifade etmiştir. Bkz. Abdullah b. Yûsuf b. Hasân el-Uremî el-‘Alevî el-Hererî, el-Kevkebü’l-vehhâc ve’r-ravda’l-behhâc fî şerhi sahîhi Müslim b. el-Haccâc, Dârü’l-Minhâc, Mekketü’l-Mükerreme 1430, 3/271.

[29]  Muhammed Abdülhay b. Abdilkebîr b. Muhammed el-Hasenî el-İdrîsî el-Kettânî, et-Terâtîbu’l-idâriyye, Dârü’l-Erkâm, Beyrût yy., 1/229.

[30]   Avrupa’da daha başka hayvanlar üzerindeki zulümce projelere muttali olmak için Bkz. Erdoğan, Elif, “Sınırsız Zulüm: Eğlence Sektöründe Hayvanlar”, Birikim Dergisi, yy. 2006. (https://birikimdergisi.com/guncel/996/sinirsiz-zulum-eglence-sektorunde-hayvanlar-hayvan-yarislari-sirkler)

[31]   Bkz. Bakara, 2/205.

[32]   Bkz. Bakara, 2/206.

[33]   Bkz. Bakara, 2/207.

[34]   Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd el-Âmülî et-Taberî, Câmiu’l-beyân an te’vîli âyi’l-Kur’ân, Dârü’l-Fikr, Beyrût 2001, 2/391; Ebû Abdillâh Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, Dârü’l-Fikr, Beyrût 2002, 3/219; Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh el-Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 1988, 3/20.

You May Also Like