Soru Detayı: Bir hocadan, 1 vakit namaz geçirmenin zinadan, faizden veya içki içmekten, daha büyük günah olduğunu duydum. Ben de eşim de beş vakit namazlarımızı kılan insanlarız, en azından mümkün mertebe geçirmemeye çalışan ve vaktinde eda eden insanlarız ama nadiren de olsa kazaya bıraktığımız olabiliyor maalesef ve bu sözü duyunca bizim gibi insanların zina yapandan içki içenden namazımızın bir vaktini kaçırınca daha büyük günaha girdiğimizi duyunca çok şaşırdım açıkçası, ben bugüne kadar hep elbette ki namaz kılmamanın büyük günah olduğunu biliyordum ama zinadan ve içkiden faizden daha büyük günaha girildiğini bilmiyordum. Bunu eşime de söyledim o da namaz kılan zinayı içkiyi çok büyük günah ve kötü gören biri, ben böyle söyleyince şok oldu inanası gelmedi (haşa gayri ihtiyari) “yuh artık bir vakit namaz kaçırmak nasıl zina yapmaktan daha büyük günah olur, o kadar da değildir, olmaz böyle şey, sen yanlış anlamışsındır, kim demiş bir bakalım araştıralım!!” dedi ben de başka sitelerde de araştırıp söyleyince, sustu dinledi, itiraz etmedi. (Onun itirazı, bazen nette yanlış bilgilendirmeler de olabiliyor, tepkisi o yüzdendi, çünkü normalde çok dini hassasiyet olan birisi)
Sorum ise şu: Gerçekten öyle mi?Değerli Kardeşim
Namaz kılmamak; içki içmek, kumar oynamak ve zina yapmak kadar büyük günahlardır. Bunlardan birini terk ettirmek için diğerlerinin nisbeten önemsiz anlaşılacak şekilde sunulması, uygun bir irşad olmadığı gibi, doğru bir yol gösterme ve hoş bir tebliğ ve eğitim tarzı da değildir.
Namaz, Allah’ın (c.c) emri,[1] Hz. Peygamber’in (a.s) göz nuru,[2] dinin direği,[3] Müslümanların toplantısı, mâsivadan mâveraya kanat çırpışı, mü’minlerin miracı,[4] sabredenlerin sığınağı,[5] günahların keffâreti,[6] Cennet’in anahtarı,[7] amellerin en hayırlısı,[8] kalplerin huzuru ve ruhların gıdasıdır. Bu gıda, günlük gereken beş vakit içerisinde alınmazsa îmanda bir zayıflık, ruhta bir doyumsuzluk/noksanlık yaşatır.
Efendimiz’in (a.s) bizlere bildirmesiyle, “Kulun Allah Teâlâ’ya en yakın olduğu an, namazdaki secde anıdır.”[9], “Kul ile küfür arasında namazın terk edilmesi vardır.”[10], “Biz Müslümanların ve kâfirlerin arasındaki kırmızı çizgi namazın terkidir.”[11], “Kulun Kıyâmet gününde hesaba çekileceği ilk şey namazdır. Eğer namazları eda etme noktasında muvaffak olmuşsa imtihanı geçer. Eğer eda etmesinde sorun varsa imtihanı geçemez ve hüsrana uğrar.”[12], “Büyük günahlardan kaçınıldığı sürece beş vakit namaz, iki Cuma ve iki Ramazan aralarında işlenen (küçük) günahlara keffâret olur.”[13]
Namaz, her tabakadan insanın sığındığı bir kurtuluş limanıdır. Zayıf için de güçlü için de sürekli bir korunmuşluk hâlidir. Her şeyi bilen (Alîm), gören (Basîr), duyan (Semî’), Rahîm ve Kerîm olan Allah Teâlâ’ya sığınmadır, namaz.
Namaz, günbatımıyla devlet daireleri kapandığında, güvenlik güçleri daha düşük bir yoğunlukta çalıştığında, yıldızlar kaybolduğunda kulun, uykusu ve uyuklaması olmayan Allah Teâlâ’ya hâlini arz etmesidir.
Müslüman namazda, sadece suda yaşayabilen bir balık gibidir. Balık, sudan çıktığında ya da çıkarıldığında yaşamak için suya dönmelidir. Müslümanların camiye bağlı yürekleri de ancak namazla mutmain olur. Bunun için her yaştan Müslüman günün farklı saatlerinde huzura çıkar, yakarışta bulunur.[14]
Müslümanların B Planı: Kaza Namazı
Kaza namazı, belirli bir vakit içinde yerine getirilmesi gereken bir ibadetin ister kasten isterse unutarak olsun vakti çıktıktan sonra îfâ edilmesidir.[15] Allah Rasûlü (a.s), kaza namazı hakkında şöyle buyurmuştur: “Kim (farz) namazını kılmayı unutmuş, (o namaz vaktinde) uyuya kalmış veyahutta gaflete düşmüşse ve sonrasında namazı kılmadığını hatırlamışsa hemen kılsın. O kimseye ancak böyle yaptığında bir günah yoktur.”[16] Nitekim Hz. Peygamber (a.s), Hendek savaşı sırasında harbin şiddetlenmesi nedeniyle ikindi namazını kılamamış; bunun üzerine “Bizi ikindi namazından alıkoydular. Allah da onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun!” diye beddua etmiş ve ikindi namazını akşam namazı vaktinde kaza etmiştir.[17] Ayrıca Hayber Fethi’nden dönerken, bir yerde konakladıklarında uyuyakalmışlar ve vaktinde kılamadıkları sabah namazını güneş doğduktan sonra kazâ etmişlerdir.[18]
Namaz, belirli vakitlerde yerine getirilmesi gereken farz bir ibadet olduğu için herhangi bir mazeret olmaksızın tembellik ve ihmal sebebiyle namazı vaktinde kılmayan kimse günahkâr olur. Namazı kasten terkeden kişiye kazâ etmesi tüm mezheplerin ittifâkıyla farz olur.[19] Fakihlerin büyük çoğunluğu ise uyku ve unutma sebebiyle vaktinde kılınamayan namazın vakit dışında kılınması istendiğine göre bilerek kılmama hâlinde öncelikle kazâ icap edeceği, bilerek terkedilen namazın Allah’a (c.c) karşı borç olarak kaldığı ve gecikmeli de olsa ödenmesinin gerektiği, ancak bu kimsenin namazını kasten terketmesi sebebiyle günah işlediği, namazın kazâsının bu günahı ortadan kaldırmadığı, bunun için de ayrıca tevbe edilmesinin gerekli olduğu görüşündedir. Fahri Kâinat’ın (a.s) ifadesiyle “Allah’ın borcu, ödenmesi gerekenlerin en layığıdır.”[20]
Kasten Namazı Terketmek
Unutma ve uyuma gibi bir mazeret olmaksızın, kasıtlı olarak terk edilen namazların kazası ile ilgili herhangi bir hadis bulunmamaktadır. Fakat bu kasıtlı olarak terk edilen namazların kazasının gerekmediği anlamına gelmez. Zira Ramazan’da kasıtlı olarak cinsel ilişkiye girerek orucunu bozan kimseye Rasûl-i Ekrem’in (a.s) hem keffâreti hem de o günkü orucun kazasını emretmesi[21] bir farz ibadetin kasıtlı olarak terk edilmesi durumunda da kazasının gerektiğine delildir. Öte yandan Hz. Peygamber’in (a.s) bir mazerete dayalı olarak vaktinde kılamadığı namazları kaza etmesi ve sahâbeye de bu yönde emir buyurması dikkate alınacak olursa, mazeretsiz olarak terk edilen namazların kaza edilmesinin öncelikle gerekli olacağı sonucuna ulaşılır.[22] Ebü’l-Hayr el-İmrânî[23] (rah.) kazâ namazı hakkında demiştir ki: “Namazın kazâsı, özür hâlinde unutana ve uyuya kalana hatırladığında kılınması farz olmuşken özürsüz bir şekilde kasten kılınmayan namazların kazâ edilmesi (diğerine nisbeten) daha önceliklidir.”
Gaflete Düşmek, “Namazı Terketmektir” Diyenler
“Kişi uyuma ve unutma neticesinde kılamadığı namazı nasıl kaza eder?”21 başlığı altında, içinde söz konusu hadisin de bulunduğu rivayetleri nakleden Allâme Aynî (rah), “Hadisten Elde Edilecek Faydalar/Hükümler başlığı” altında sözü öncelikle mazeretsiz terk edilen namazlara getirir. Ona göre namazın kazası açısından bakıldığında uyumak ve unutmak gibi özürlere binaen terk etmek ile özürsüz terk etmek arasında fark yoktur. Özür sebebiyle namazı kaza etmek gerekiyorsa özürsüz terk durumunda kaza daha evlâdır.[25]
Beyhakî,[26] Karafî[27] gibi âlimler, zikrettiğimiz hadisteki “gaflet” lafzını kasten ve özürsüz terk mânasında da olduğunu ifade etmişlerdir. Nitekim Arap Dil Bilgini el-Feyyûmî’nin ‘gaflet’ kelimesini, “Gaflet; bir şeyin insanın zihninden yok olması, onu hatırlamaması demektir. Bu kelime ihmal ve yüz çevirme sebebiyle bir şeyi terk eden kişi hakkında da kullanılır.”[28] şeklinde tarif edişi, gafleti hem kasıtlı hem de kasıtsız mânasına hamleden bazı âlimleri de destekler niteliktedir.
Mademki Mevlânâ’nın ifadesiyle “Secde ve rükû, varlık tokmağını Allah’ın kapısına vurmaktır!” O zaman kulluk, her gün beş vakit o kutlu kapının tokmağına vurmaktır. “Unutmayalım ki! Şairin dediği gibi “Haram kazanılan aş, aştan sayılmaz. Hak için akmayan yaş, yaştan sayılmaz. Kişi, başım var diye övünmesin! Secdeye varmayan baş, baştan sayılmaz.”
Namaz Kılmamak Aynı Zamanda Zina mı Etmektir?
Cübbeli Ahmet hocanın, “Namaz kılmamak, zina yapmaktan ve içki içmekten daha büyük günahtır!” ifadesine gelince, bu konuya Üstad Bediüzzamân Saîd Nursî’nin, “Kâinatta en yüksek hakikat imandır. İmandan sonra namazdır.”[29] hüsn-ü vecîziyle bakmak gerekir. Kişi iman edip Müslüman olduktan sonra muhatap olduğu ilk emir namazdır. Sonrasında ise sırasıyla İslâm’ın şartları ve Allah’ın (c.c) yasak kıldığı şer’i kurallar gelmektedir. Bu takdirde namazın edası, İslâm’ın diğer rükünlerinden önce geliyorsa ve kişi de namazı kasten eda etmiyorsa; yaptığı bu ahlakî davranış zina yapmamaktan, içki içmemekten önce emredilen farz namazı kılmayarak daha ağır bir suç işlediği mânasına gelmektedir. Bununla beraber büyük günahların başını bînamazlık/namazsızlık çekmektedir. Hocanın bu ifadesi, bir yasağı başka bir emir ile kıyas etmek değil(!) Allah Teâlâ’nın bu derece kıymet verdiği bir rüknü, insanlara ehemmiyetini ifade etmek adına namazın terkini, içki içmekle, zina yapmakla örneklemektir. Aksi takdirde hocanın ifadesiyle ilgili Kur’ân-ı Hakîm’de ne bir âyet-i kerîme ne de Sünnet-i Seniyye’de sabit bir hadîs-i şerif bulunmamaktadır.
Söylenilen Sözler, Yapılan Davranışlar, Edilen Niyete Göredir
Eşinizin gayri ihtiyarî bir şekilde söylediği ifadeler de Şerîat’a zıt bir söylem olmadığı takdirde bir beis yoktur. Nitekim zikrettiğinizden anlaşılan da budur. Velev ki söylemlerinizde İslâm’a karşı kasıtlı olmaksızın bir heyecan veyahut hayretle bir ifadeniz oldu. Arkasından tevbe ve istiğfâr ederek, ifade yükünüzden kurtulabilirsiniz.
Namaz Kılmamak, Allah’a Şirk Koşmak mıdır?
Kişi, namazını kasıtlı veya kasıtsız bir şekilde kazâya bıraksa şirke girmiş, kâfir olmuş, zina işlemiş, içki işlemiş olmaz. İslâm âlimlerimiz duruma bu şekilde bakmaktadır. Nitekim Allah Azze ve Celle, er-Rahmân ve er-Rahîm esmâ-i hüsnâsıyla Müslümanların kılamadığı namazları sonrasında kılabilmeleri için “Kazâ” namazını nimetini ihsân etmiştir. İnsanoğlu beşerdir. Bu sebeble yeri geldiğinde şaşar. Bu Allah’a (c.c) malum olduğu için bizlere farz namazlarımızı kılamadığımız takdirde bir fırsat daha tanımıştır.
Rabbim bizleri, namazı kazâya bırakmayacak şekilde kulluğu îfâ etmemizi, kılamadığımız takdirde de en tez zamanda farzların kazâlarını eda etmeyi bihakkın nasîb ve müyesser eylesin.
Dipnot
[1] Bkz. Bakara, 2/3-43 vd.
[2] Bkz. Müsned, Hadis No: 14037; Nesâî, H. No: 3940. (Lafız Ahmed’e aittir.)
[3] Bkz. Beyhakî, Şuabü’l-îmân, H. No: 2807; Celâleddîn es-Süyûti, el-Câmiü’s-sağîr, H. No: 5186.
[4] Her ne kadar ilim ehlinin kitaplarında bu ifade çokça zikredilse de zannedildiği gibi hadis-i şerif değildir.
[5] Bkz. Bakara, 2/153.
[6] Bkz. Müsned, Hadis No: 9356; Müslim, H. No: 233.
[7] Bkz. Müsned, Hadis No: 14662; Tirmizî, H. No: 4.
[8] Bkz. İbn Mâce, Hadis No: 279; Beyhakî, Şuabü’l-îmân, H. No: 2804.
[9] Bkz. Müslim, Hadis No: 482.
[10] Bkz. Müslim, Hadis No: 82; Ebû Dâvûd, H. No: 4678; Tirmizî, H. No: 2619. (Lafız Tirmizî’ye aittir.)
[11] Bkz. Tirmizî, Hadis No: 2621; Nesâî, H. No: 463; İbn Mâce, H. No: 1079.
[12] Bkz. Tirmizî, Hadis No: 413; Nesâî, H. No: 465; İbn Mâce, H. No: 1425.
[13] Bkz. Müslim, Hadis No: 233.
[14] Bkz. Şenocak, İhsan, Bir İnkilâptır Namaz, Hüküm Kitap, İstanbul 2017, s.40.
[15] Kasıtlı veyahut kasıtsız bir şekilde namazın terki, Usülcülerin ittifâkıyla “Kazâ” olarak tesmiye edilmiştir.
[16] Bkz. Buhârî, Hadis No: 572; Müslim, H. No: 684.
[17] Bkz. Buhârî, Hadis No: 6396; Müslim, H. No: 627.
[18] Bkz. Müslim, Hadis No: 680.
[19] Bkz. Vehbe ez-Zühaylî, el-Fikhu’l-İslâmî ve edilletuhu, Dârü’l-Fikr, Dımaşk ty., II, s.1148.
[20] Bkz. Buhârî, Hadis No: 1953; Müslim, H. No: 1148.
[21] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 6944-6945; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, H. No: 8059-8060.
[22] Bkz. en-Nevevî, el-Minhâc, Dârü İhyai’t-Tûrasi’l-Arabî, Beyrût 1392, V, s.183
[23] ‘Halku’l-Kur’ân meselesinde Hanbelîlerin görüşünü savunmuş ve yıllar sonra çıkan siyasî iç karışıklıklar nedeniyle başka bir yere göç etmiş ne yazık ki buna rağmen hayatına başkaları tarafından karışıklık sürecinde son verilmiş Şâfiî fakîhidir. Bkz. İbn Semüre el-Ca’dî, Tabakâtü fuhahâi’l-Yemen, Darü’s-Selâm, Kâhire 1377, s.174-210.
[24] Bkz. Yahyâ b. Ebi’l-Hayr b. Sâlim el-İmrânî, el-Beyân mezhebi el-İmâmi’ş-Şâfiî,
[25] Bkz. Bedreddîn el-Aynî, Nühabü’l-efkâr, Vizerâtü’l-Evkâf, Katar 1429, VII, s.160
[26] Bkz. Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyn el-Beyhakî, el-Hilâfiyât beyne’l-imâmeyn, er-Ravda li’n-Neşr ve’t-Tevzi’, Kâhire 1436, III, s.113.
[27] Bkz. Şihâbüddîn Ahmed b. İdrîs b. Abdirrahmân el-Karâfî, ez-Zahîra, Dârü’l-Ğarb, Beyrût 1414, II, s.380.
[28] Bkz. Ahmed b. Muhammed el-Feyyûmî, el-Misbâhü’l-münîr, el-Mektebetü’l-İlmiyye, Beyrût ty. II, s.449
[29] Nursî, Bedîüzzaman Saîd, Tarihçe-i Hayat, Sözler, İstanbul 2022, s.128.