Soru Detayı
72 Huri hadisinin sahihliği nedir? Her erkeğe 72 Huri hadisinin sahihliği nedir? Huri verilmesinin hikmeti nelerdir?
Değerli Kardeşim!
- Efendimiz (s.a.v), bir hadîs-i şerîfte buyurmuştur ki: “Şehidin Allah katında altı özelliği vardır: Kanının ilk damlası yere düştüğü anda affedilir ve cennetteki yerini görür. Kabir azâbından kurtarılır. Kıyâmet’in dehşetinden emin olur.[1] Başına dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlı olan yakut cinsinden bir vakar tacı konur. Kıyâmet’in korkunç halinden emin olur. Yetmiş iki huri ile evlendirilir. Akrabasından yetmiş kişiye şefaat eder.”[2]
Hadîs-i Şerîf’in Sıhhati: Güvenilir hadis kaynaklarımızda geçmekte olup senedi sahih bir hadîs-i şerîftir.
Yetmiş İki Tane Hurinin Verilmesi
Allah Azze ve Celle’nin kendi yolunda şehit olan her bir kimseye huri vermesini ve bunu ‘yetmiş iki’ sayısıyla ifade edişini iki şekilde anlayabiliriz:
Birincisi: Allah Teâlâ, yetmiş iki sayısıyla her şehide en az bu kadar vereceğini ifade ederek asgari bir sınır koymuştur. Bu demek oluyor ki, en az her bir kimseye yetmiş iki huri düşecektir.
İkincisi: Allah Teâlâ, yetmiş iki sayısıyla âzâmi bir ifadeyle bundan daha fazla verilmeyeceğini ifade etmiştir. Bu ihtimale göre de her bir kimseye en fazla yetmiş iki huri verilecektir.[3]
Erkeğe Huri Verilmesinin Hikmeti:
Allah Teâlâ’nın mü’minlere mükâfat olarak hazırladığı cennete, “Arab’ın Cenneti!” diyerek O’nunla alay eden Tarihselci güruh, “Allah erkekler için cennette hurilerden bahsediyor lakin, kadına ait bir mükâfatı da yok!” demektedir. Bütün bunların, insanı cennet yürüyüşünden alıkoymaya matuf olduğunu bilen bir mü’min, şüpheleri ait olduğu yere gönderen cevabı şu âyette bulur:
“Orada canların istediği, gözlerin zevk aldığı her şey vardır.”[4]
“Bir baba oğluna “seni evlendireceğim.” dese, bu çocuk için müjdedir. Aynı ifade kızı için ise utanma mevzuudur. Bu yüzden fıtratı bozulmayan bir baba, kızına “Seni bir adamla evlendireyim.” diyemez. Aracılar vâsıtasıyla ona meseleyi anlatır. Çünkü erkek birini talep eder, kız ise talep olunur. Erkek için kız istemeye gidilir. Kıza ise erkek tarafı gelir; damadın yakınları kızın babasına gider “kızına talibiz” der. Kadın talib olmaz. Kadın matluptur.
Erkek, kadına talip olduğundan Allah Azze ve Celle de Cennet’i anlatırken Kur’ân’da huriden bahseder. Bu mükâfat, erkeklerin ibadet şevkini artırır. Lakin aynı durum kadın için söz konusu olsaydı bu onlarda bir mahcubiyet sebebi olurdu. Ayrıca bu hâl, kadın için bir cazibe de oluşturmaz. Zira erkeğin şehvetinde birinci sırada kadın; kadında ise birinci sırada gezmek, alışveriş yapmak, süslenmek gibi hususiyetler vardır. Nitekim erkeklerle kızlara, “Her şey mübah olsa, hiçbir şey günah olmasa, neleri yapmayı arzu edersiniz?” diye sorulduğunda erkekler kızlarla birlikte olmayı, kızlar ise gezmek, alışveriş yapmak gibi hususları yazar.”
“Cennete canların istediği, gözlerin zevk aldığı her şey vardır.”
Bu âyet-i kerîmeye göre kadınlar, neleri arzu ediyorsa onlara Cennet’te ulaşacaklar. Kur’ân-ı Kerîm, bu müjdeyi kadınlık fıtratını dikkate alarak ve bir mahcubiyete mahal vermeden bildirmiştir.
“Hiç Yaratan bilmez olur mu?”[5] Kadının da erkeğin de fıtrat itibariyle neyi arzu ettiğini en iyi bilen Allah Azze ve Celle, onları şehvet duydukları hususlar üzerinden atayurdu Cennet’e çağırmaktadır. Bu durum Tarihselcilerin iddia ettiği gibi, “ibadeti hem erkek hem kadın yapacak, lakin mükâfatı sadece erkek alacak!” şeklinde kurgulanan bir paradoks değil, fıtrata münâsip bir ihsân-ı ilâhîdir. “Kur’ân’daki Cennet, erkeklerin Cennet’i!” diyen Tarihselciler, büyük bir çarpıtma ile İmam Mâtürîdî’nin de bu görüşte olduğunu iddia etmektedir. Bu noktada da İmam Mâtürîdî’nin söylediği Ehl-i Sünnet ulemâsının görüşünden farklı değildir.[6] O, “Allah Teâlâ’nın Cennet’e dair vaad ettiklerini dünya aklıyla anlayamayız. Bilmediğimiz bir hayatı, buraya kıyas ederek de idrâk edemeyiz. Kur’ân, nelerden bahsettiyse onları o kadar anlar, öyle iman ederiz.” diyor.[7],[8]
Son olarakta Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, “Feyzü’l-kadîr” adlı eserinde Allah Teâlâ’nın şehitlere yetmiş iki huri vererek sınır koymasındaki hikmetini şöyle ifade etmektedir: “Bunun bilinmesi Allah Teâlâ’nın indindedir. Bunun hikmetini bilsek de bilmesek de bize düşen Allah’ın ve Rasûlü’nün haber verdiğine teslim olmaktır, hikmetini araştırmak, soruşturmak değildir.”[9]
Dipnot
[1] Hadîs-i şerifte zikredilen dördüncü özellik, Enbiyâ Sûresi’nin 103. âyet-i kerîmesini işaret etmektedir. “الْفَزَعُ الْاَكْبَ/En büyük dehşet”: Müfessirlerin yorumlarına göre Kıyâmet günü, hesab için sûra üflenildiği zaman bu kişilerin hesab verebilme korkusundan emin olmalarıdır. Bkz. Ebû Ca’fer İbn Cerîr et-Taberî, Câmiü’l-beyân ‘an te’vili âyi’l-Kur’ân, Dârü’t-Terbiye ve’t-Türâs, Mekketü’l-Mükerreme yy., 18/524.
[2] Müsned, Hadis No: 17182; Tirmizî, H. No: 1663; İbn Mâce, H. No: 2799.
[3] Alî el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, Dârü’l-Fikr, Beyrût 1422, 6/2428.
[4] Zuhrûf, 43/71.
[5] Bkz. Mülk, 67/14.
[6] Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Mâtürîdî, Tevîlâtü’l-Kur’ân, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 2005, 8/491.
[7] Bkz. Tevbe, 9/72.
[8] Tasarrufla alınmıştır. Bkz. Şenocak, İhsan, Hüküm Dergisi, “Sürgünden Ata Yurduna Bir Diriliş Hikayesi”, 109.sayı(2022), s.8-9.
[9] Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, Feyzü’l-kadîr şerhü’l-câmii’s-sagîr, 6/598.