Soru Detayı:
Mesela Enam suresinin 90. ayette peygamber ücret istemiyor diyor ama Enfal suresi 1. ve 41. ayetlerde de nasıl ganimetten pay alıyor veya mücadele suresi 11. ayet 12. nasıl sadaka alabiliyor?
Değerli Kardeşim!
Öncelikle ifade edelim ki, Hz. Peygamber (s.a.v), ücret istemediği gibi, peygamberlik görevi için bir ücret de almamıştır. Ayrıca sadaka alması da caiz değildi. Ganimetlerin beşte birinin Hz. Peygamber (asm) Efendimize ait olması, onun tasarrufunun kendisine ait olması şeklindedir, yoksa onun malı olduğu anlamında değildir.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) başta olmak üzere gelmiş geçmiş hiçbir peygamber, elçilik vazifesine karşılık ücret, mal, mülk şan ve şöhret beklentisi içerisinde olmamış, böyle bir talepte de asla ve kat’a bulunmamıştır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de gönderilen elçilerle ilgili kıssalarda bu örnek oldukça çoktur. Peygamberlik vazifesine getirilen her bir elçi, tebliğ yaptığı süreçte ilk olarak kavmine Allah’a (c.c) şirk koşmamaları gerektiği emrini ulaştırdıktan sonra kendilerinin Allah (c.c) tarafından görevlendirildiğini, ardında da üstlendiği vazife mukabilinde kendilerinden hiçbir ücret beklemediğini, sadece elçilik görevini yerine getirmekle sorumlu olduklarını ifade etmişlerdir.[1] Bununla beraber Allah Azze ve Celle, “âyetlerimi az bir para karşılığında satmayınız!”[2] buyurarak bizatihî kendisinin de görevlendirdiği elçiler dahil olmak üzere hiçbir din öğreticisinin para, mal veya mülk karşılığında dini anlatmalarını, dine hizmet(!) ediyormuş gibi yapmalarını asla tasvip etmemiştir ve bu şekilde ticarete dökenleri sert bir dille uyarmıştır.
Zikrettiğiniz âyet-i kerîmelere gelince Enfâl Sûresi’nde Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
- “Sana ganimetleri soruyorlar. Ganimetlerin Allah’a ve Rasûlü’ne ait olduğunu söyle! O hâlde siz gerçek mü’minler iseniz Allah’a karşı saygısızlıktan sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlü’ne itaat edin.”[3]
- “Allah’a ve ayırım günü yani iki topluluğun karşılaştığı gün kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz biliniz ki ganimet olarak ele geçirdiğiniz her şeyin beşte biri Allah’a, peygambere, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Allah her şeye kâdirdir.”[4]
Kur’ân-ı Kerîm’deki meseleleri anlamak adına öncelikle âyet-i kerîmenin varsa sebeb-i nüzûlüne bakmak gerekir. Yani bu âyet ne konuda hangi olay üzerine indirildiyse o minvalde anlamak gerekir. Âyetin indirilme sebebini özetlersek; Müslümanlar Bedir Savaşı’nı kazanınca elde edilen ganimetin ne olacağını merak etti. Ensâr ve muhâcir arasında nasıl paylaştırılacağı tartışıldı. Bu durum Hz. Peygamber’e (s.a.v) intikâl edince bir süre sonra savaştan elde edilen malın Allah’ın ve Rasûlü’nün hakkı olduğu ile ilgili âyet-i kerîme nâzil oldu.[5]
İkinci zikredilen âyet-i kerîme ise elde edilen malın Allah Teâlâ tarafından kimlere verileceği açıklanmaktadır. İki âyet-i kerîmeyi birleştirdiğimizde şu ortaya çıkmaktadır: Müslümanlar ilk defa savaşmış ve ganimet elde etmiştir. Bu yüzden de aralarında ganimetlerin ne olacağına dair bir soru işareti ortaya çıkmış, aralarında bu hususu tartışmışladır. Nitekim Sa‘d b. Ebî Vakkâs (r.a), Bedir günü Hz. Peygamber’in (s.a.v) ganimetten aldığı bir kılıcı kendisine hibe etmesini talep etmiş lakin, Hz. Peygamber (s.a.v) bu talebi uygun görmemiş ve bunun üzerine, “Sana enfâlden soruyorlar. De ki: Enfâl Allah’a ve Peygamber’e aittir. O halde siz gerçek müminler iseniz Allah’tan korkun, çekişmeyi bırakın, Allah’a ve resulüne itaat edin!” meâlindeki âyet nâzil olmuştur.[6] Allah Teâlâ bu âyeti vahyederek sahâbenin ganimet üzerinde söz sahibi olmadığını ifade etmiş, üzerinde söz söyleme hakkının sadece kendisi ve elçisinde olduğunu haber vermiştir.
Kendi Adına Aldığı Pay
Sahâbîler, kendi aralarında konuşup tartışınca âyet-i kerîme inmiş savaşlardan elde edilen ganimetin Hz. Peygamber (s.a.v) aracılığıyla taksim edileceği haber edilmişti. Hz. Peygamber (s.a.v) Allah Teâlâ’nın âyette buyurduğu üzere yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara gereken payı taksim etmiştir. Kendi adına ayrılan payı ise Allah’ın (c.c) emri üzerine kendi tasarrufuna almıştır lakin, asla kendi harcamalarında kullanmamıştır. Bu payı almış, Medine’deki kimseler üzerinde istediği gibi tasarruf etmiştir, tasadduk etmiştir. Ubâde b. Sâmit’in (r.a) rivâyetine göre Hz. Peygamber (s.a.v), Huneyn günü eline deve postunu almış ve şöyle demiştir: “Ey İnsanlar! Muhakkak ki Allah, bana ganimetin beşte biri hariç olmak üzere size taksim edilen malı benim almamı haram kılmıştır. O beşte birlik kısım ise size yasaktır.”[7]
Âlimler, “beşte birlik kısım size yasaktır.” cümlesinden şunu anlamıştır: Beşte birlik kısım, Hz. Peygamber (s.a.v) adına ayrıldığı için sadece O (s.a.v) bu kısımda tasarruf yapabilir, başkasına sadaka verebilir. Yoksa kendi adına ayrılan para, kendi ihtiyaçları için kullanılabilir demek değildir. Kendisine taksim edilen payı, başkasına o vermelidir demektir. Nitekim Hz. Peygamber’in (s.a.v) hayatını araştırıp okuduğumuz da sade ve mütevazi bir hayat sürdürdüğünü görmekteyiz. Aksi hâl olsaydı eğer, mutlaka müşrikler veya kâfirler tarafından “Muhammed ganimetlerle zengin oldu!”, “Zengin olmak için savaşıyor!” ifadelerine benzer itham ve itiraflar meydana çıkardı. Tüm bunları bir kenara bıraktığımızda ise her şeyden daha kuvvetli ve daha büyük olan Allah Azze ve Celle, kulu Hz. Muhammed zenginlik talep etse bunu O’na (s.a.v) vermez miydi?!
Hz. Peygamber’in (s.a.v) Sadaka Alması
Allah Azze ve Celle Mücâdele Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır:
“Ey İman Edenler! Peygamberle özel görüşme yapmak istediğiniz zaman, bu görüşmenizden önce bir sadaka verin. Sizin için en iyi ve en nezih davranış budur. Şayet bulamazsanız, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.”[8]
Hz. Peygamber’le (s.a.v) özel görüşmek isteyenlerin sayısı çoğalınca bazı kimselerin bu görüşmenin süresini, başkalarının hukukuna zarar verecek derecede uzatmaları peygamberi zor durumda bırakıyor, onun daha çok ilgi ve himayeye muhtaç olanlara gerektiği kadar zaman ayırmasını engelliyor, bu da kendisini üzüyordu.
Bu âyetle, Rasûl-i Ekrem’le (s.a.v) özel görüşme âdâbına ilişkin bir düzenleme getirildi; hâli vakti yerinde olanların fakirlere verilmek üzere bir bağışta bulunmaları istendi.
Böylelikle her akla gelen soruyla peygamber meşgul edilmedi ve bağışlanan sadakalar, peygamber eliyle ihtiyaç sahiplerine verildi.
Bunun dışında Hz. Peygamber (s.a.v) asla kendisi için sadaka almamış, ihtiyaçlarını gidermek noktasında bir harcamaya gitmemiştir.
Dipnot
[1] Bkz. En’âm, 6/90; Yûnus, 10/77; Hûd, 11/29; Yûsuf, 12/104; Furkan, 25/57; Şuarâ, 26/109 vd.
[2] Bkz. Bakara, 2/41; Mâide, 5/44 vd.
[3] Enfâl, 8/1.
[4] Enfâl, 8/41.
[5] Bkz. Ebû Ca’fer İbn Cerîr et-Taberî, Câmiü’l-beyân, Dârü Hicr, b.y. 1422, 14/11.
[6] Müslim, “Cihâd”, 33; Tirmizî, “Tefsîrü’l-Kurʾân”, 9.
[7] Nesâî, Hadis No: 4138; Tahâvî, Şerhu müşkili’l-âsâr, H. No: 5224.
[8] Mücâdele, 58/12.