Dört Mezhebe Göre Köpeğin Uyutulması

İslâm hukûkuna göre köpeğin itlâf edilip edilmeme noktasını anlayabilmek için öncelikle bir köpeğin Müslüman için temiz olup olmadığı ve şartlar muvâcehesinde köpek sahibi olunup olunamazlığı önem arzetmektedir.

Köpek, Hanefî mezhebine göre tâhir olup sadece artığı, teri ve salyası necis görülmüştür.[1] Mâlikîler, ‘eşyada aslolan temiz olmaktır’ kâidesince köpeği temiz görmüşse de öldü(rüldü)kten sonra ondan ortaya çıkan, salya ve sümük için necis demiştir.[2]

Şâfiî ve Hanbelî mezhebi ise, köpeğin mutlak necis olduğuna hükmetmişlerdir.[3] Köpek sahiplenmek konusunda Allah Rasûlü (a.s), “Her kim av veya çoban köpeği dışında köpek sahiplenirse, her gün o kimsenin ecir ve sevabından iki kıraat eksilir.”[4],[5] buyurmuştur. Başka bir hadîs-i şerifte ise, “Kim köpek sahibi olursa, muhakkak ki her gün amelinden bir kıraat eksilir.”[6] buyurmuştur. Ulemâmız, bu hadisleri ve coğrafik yerleşimlerden doğan hayat şartlarını da göz önünde bulundurarak hayvana ihtiyaç hâlinde mâlik olunabileceği fetvasını münâsip görmüşlerdir. Onun dışında bir ihtiyaç sebebi olmaksızın evde köpek beslemek, hadîs-i şerif gereğince yasaklamıştır. Peygamber Efendimiz (a.s), evlerinde ve sokaklarında köpek besleyenleri, bulundukları mekânlarda meleklerin durmadıklarını,[7] onları kötülüklerden muhafâza eden ve lehlerinde Allah Azze ve Celle’ye istiğfâr eden meleklerin o mekânlarda olmadıklarını ifade etmiştir.

Hadislerden gelen ihtarlar itibarıyla Hanefî ve Mâlikî mezhebi, avlanma ve bekçilik dışında köpek alınıp beslendirilmesini mekrûh görmüştür.[8] Çünkü Efendimiz (a.s) buyurdular ki: “Av ve çoban köpeği dışında köpek besleyenin ecrinden her gün iki kıraatlık eksilme olur.”[9]

Şâfiî mezhebi, köpeğe ihtiyaç duyulmaması halinde derhal onu elinden çıkartmasının vâcip olduğu görüşündedir.[10] Hanbelîler dedi ki; avlanmak amacıyla onu alması caizdir. Vazifesi itibariyle sürekli bir köpeğe ihtiyaç duyan birisi, o vazifeyi bir süreliğine terketse dahi işlerinin onsuz selâmette olamayacağı sebebiyle onu elinde bulundurması caizdir.[11]

Özet olarak fukahâ, köpek satın alınmasının ihtiyaç dışında caiz olmadığı konusunda ittifak etmiştir. Bu ihtiyaç, mal ve mülkü, hırsızlara karşı muhâfaza etmek olsun, koyunlarını otlatan çobanın koyunlarını korumak amaçlı yanında bulundurması olsun veya devletin uyuşturucu vb. maddelerin kolayca tespit etmede köpekleri gereç olarak kullanmaları olsun; hepsi bu bağlamda dinen caizdir.

Köpekler Öldürülür mü?

Mâlikî mezhebi, insanlara zarar veren her hayvanın/köpeğin katledilmesine hükmetmiştir. Onda faydalanılması gereken özelliğin kaybolup zarar veren bir yırtıcı hayvan hâline dönüşmüş olmasını öldürücü bir sebeb olarak göstermişlerdir.[12]

Bir gün bir adam yolda yürürken çokça susamıştı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdikten sonra susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan hâli harap bir köpek gördü. Adam kendi kendine, “Bu köpek de benim gibi susamış!” deyip tekrar kuyuya indi ve mestinin içini su ile doldurdu. Mesti ağzıyla tutarak dışarı çıkan bu adam, köpeğin su ihtiyacını giderdiği içim Rabb-i Rahîmi olan Allah Teâlâ, onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti. Rasûlüllah’ın (a.s) yanındakilerden bazıları: “Ey Allah’ın Rasûlü! Yani bize hayvanlar(a yaptığımız iyilikler) için de bir ödül var?” dedi. Allah Rasûlü (a.) de bunun üzerine

“Evet! Her yaş ciğer/can sahibi için bir ücret/karşılık vardır.”[13] buyurdu.

Zikredilen bu hadîs-i şerife binâen Mâlikîler, köpeğe yardım etmeyi vâcip demiş, ona kötü davranmayı ise günah görmüştür.[14] Şâfiîlere gelince, kendisinde zarar veya fayda görülmeyen köpekleri katletmek tenzîhen mekrûhtur. Zayıf bir görüşe göre de haramdır.[15] Hanbelîlere göre ise, terbiye edilmiş köpeklerin katledilmesi caiz değildir.[16]

Fıkıh âlimleri, insanlara zarar verip ısıran veya korkutan köpekler için katledilmesi üzerinde görüş birliği sağlamıştır. Çünkü Sânî-i Hakîm, insanları ve cinlerin kendisine ibadet etmesi için yaratmış,[17] hayvanları da insanların iâşe ve ibâtesinde kolaylık sağlasınlar diye yaratmıştır. İnsanlar ve cinler Allah Teâlâ’ya tâbi, hayvanlar ise insanlara ve cinlere metbûdur. Maslahat gereği, insanın canı her şeyin fevkindedir.

Çözüm Önerisi

Burada, insanların canlarına mâl olan başıboş köpekleri sokaklardan temizleme vazifesi, vatandaşların yaşam hakkına sahip olması sebebiyle devlete aittir. Devlet, bu noktada yaşanan hâdiselere duyarsız kalmayıp köpekleri yaşayabileceği barınaklara taşıyıp; dağ bayır gibi yerlerde kullanım amaçlı istihdâm edip eğitmesi elbette ki gerekmektedir. Aksi taktirde aç kalmış ve toplum içinde yaşamaya Allah Teâlâ tarafından uyumu sağlanmamış saldırgan köpekler tarafından Müslümanlar, günlük yaşamlarında özgürce hareket edemeyip sokaklarda her an saldırıya uğrayacak bir hâlde ürkerek yürümeye devam edeceklerdir.

Hülâsa

İslâm, müntesiplerinin tabiata bakışında ve bütün canlılara davranışında merhameti merkeze alan bir medeniyet inşa etmeyi hedeflemiştir. İrfan geleneğinde “Eşyayı dahi incitmeme” olarak prensipleştirilen bu anlayış, özünde yaratanın hatırına yaratılan tüm varlığa merhametle muameleyi barındırır. Arzın, içindekilerle birlikte insanın emrine ve istifâdesine sunulmuş olması/ teshîr,[18] bir yandan hayvanattan usûlünce yararlanmayı caiz kılarken, diğer taraftan tabiatın insana ilâhî bir emanet olduğunu ortaya koymaktadır. Yeryüzünün efendisi değil, halifesi olarak yaratılan insan, taşıdığı bu misyon gereği, arzı imar ile yükümlü tutulurken,[19] hayvanlara karşı takınması gereken saygılı ve minnettar tavrı da bu sorumluluğun bir parçası olarak görmelidir.[20] Fakat; mesele insan canı ise gerisi teferruattır.

İnsan, kerem olması hasebiyle tüm yaratılmışlardan üstündür.[21] Yaratandan ötürü yaratılanı sevmek Allah Azze ve Celle’ye iman etmenin gereğidir lakin, insanın canına kastediliyorsa orada kedinin veya köpeğin bir hükmü yoktur. İslâm bilginlerinin de beyân ettiği gibi saldırgan, ısırgan, kuduz olmadığı müddetçe tüm hayvanları sevmek, onları saymak, haklarını teslim etmek elbette imanın ve vicdanın gereğince elzemdir.

 

Dipnot

[1] Bkz. Muhammed Emîn b. Ömer b. Abdilazîz el-Hüseynî, Hâşiyetu İbn ‘Âbidîn, Darü’l-Fikr, Beyrût 1386, 1/204.

[2] Bkz. Ebü’l-Berekât Ahmed b. Muhammed b. Ahmed el-‘Adevi ed-Derdîr, eş-Şerhü’s-sagîr alâ ekrabi’l-mesâlik ilâ mezhebi’l-İmâm Mâlik, Dârü’l-Ma’arif, y.y., ts., 1/45-46.

[3] Bkz. Ebû Abdillâh Muhammed b. İdrîs b. Abbâs eş-Şâfiî, el-Üm, Dârü’l-Fikr, Beyrût 1403, 1/18; Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme, el-Muğnî, Mektebetü’l-Kâhire, Kâhire 1388, 1/35.

[4] Buhârî, Hadis No: 2322; Müslim, H. No: 1575.

[5]  Buradaki ‘kıraat’ kelimesinden, Allah Rasûlü’nün (s.a.v) bir hadîs-i şerifte (Buhârî, Hadis No: 47; Müslim, H. No: 945) beyân ettiği üzere Uhud Dağı kadar eksilen bir ecrin düşünülmesi hatadır. Nitekim Kâdî Îyâz ve diğerleri, buradaki eksilecek olan ecrin bir Uhud Dağı kadar değil de kişinin yaptığı amelin altıda biri kadar olduğunu belirtmiştir. Bkz. Ebü’l-Fazl İyâz b. Mûsâ b. İyâz el-Yahsubî, İkmâlü’l-mu‘lim bi-fevâ’idi Müslim, Dârü’l-Vefâ, Mısır 1419, 5/245; Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed, Bedâiü’l-fevâid, Dârü ‘Alimi’l-Fevâid, Mekketü’l-Mükerreme 1425, 3/1068.

[6] Buhârî, Hadis No: 5481; Müslim, H. No: 1574.

[7] Bkz. Bkz. Buhârî, Hadis No: 4002; Müslim, H. No: 2107.

[8]  İbn Âbidîn, Hâşiyetu İbn ‘Âbidîn, 5/134-137; Ebü’l-Mevedde Ziyaeddin İbnü’l-Cündî Sidi Halîl b. İshâk b. Mûsâ el-Cündî, et-Tavdîhu fî şerhi’l-muhtasar İbn Hâcib, Merkezu Necibeveyh li’l-Mahtutat ve Hidmeti’t-Türas, Mısır 1419, 5/356.

[9]  Buhârî, Hadis No: 2322; Müslim, H. No: 1575.

[10] Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed el-Hatîb eş-Şirbînî, Muğni’l-muhtâc ilâ ma’rifeti ma’âniyi elfâzi’l-minhâc, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 1415, 2/342.

[11] İbn Kudâme, el-Muğnî, 4/14.

[12] Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed b. Abdurrahman, Mevâhibü’l-celîl fî muhtasari şerhi Halîl, Dârü’l-Fikr, Beyrût 1412, 1/335.

[13] Bkz. Buhârî, Hadis No: 6009; Müslim, H. No: 6644.

[14] Muhammed b. Abdurrahmân, Mevâhibü’l-celîl, 1/335.

[15] Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref b. Mürî en-Nevevî, Ravzatü’t-tâlibîn ve ‘umdeti’l-müftîn, el-Mektebetü’l-İslâmî, Beyrût 1412, 3/146.

[16] İbn Kudâme, el-Muğnî, 4/281.

[17] Bkz. Zâriyât, 51/56.

[18] Bkz. Lokmân, 31/20; Câsiye, 41/13.

[19] Bkz. Hûd, 11/61.

[20] Bkz. Görgülü, Ülfet, İslâm Hukûku’nda Hayvan Hakları ve Hayvanlara Karşı Sorumluluklarımız, İsar Yayınları, İstanbul 2019, s.79.

[21] Bkz. İsrâ, 17/70.

You May Also Like