Muhakkak ki kabir azâbı, Allah Teâlâ’nın kulu üzerindeki öfkesi ve hiddetinin bir eseridir. Kabir azâbı, günahkâr kulların yaptıkları hata ve günahlarından doğan bir sonuçtur. İnsan doğar, belli bir yaşa geldikten sonra Allah Azze ve Celle’ye kulluk etmekle sorumlu olunca amel defteri açılır, yaptığı her güzellik ve çirkinlikler kayda geçilir. Kendisine biçilen ömür, sona erene dek hatalarından tövbe etme hakkı vardır. Ölüm anında edilen iman makbul görülmediği gibi tövbe de kabul görmez.[1] İnsanın üzerine düşen, her gün ölecekmiş gibi yaşamaktır. Buna göre her hata yapışta pişman olup tövbe etmesi amel defterinin sürekli hayır üzere güncel kalmasını sağlamaktadır. Allah Rasûlü, iman sahiplerini ölümden sonraki yeni bir hayata hazırlamış, kabirde azâbına sebeb olacak fiilleri işlemeye karşı ümmetini uyarmıştır.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sabah namazını kıldırdığı zaman yüzünü sahâbeye döner ve âdeten ‘Bu gece sizden kim rüya gördü?’ diye sorardı. Eğer birisi rüya görmüşse Allah Rasûlü’ne anlatır O (s.a.v) da rüyayı te’vil ederek işaret ettiği mâ’nayı verdikten sonra “Mâşâallah/Allah’ın dediği olur!” derdi.
Bir gün, yine sabah namazdan sonra sahâbeye, “Bu gece sizden kim rüya gördü?” diye sordu. Sahâbe de “Gören yoktur!” dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v), “Fakat gördüm!” dedi.
Hz. Peygamber’in (s.a.v) gördüğü rüyayı parça parça konusu altında aktaracağız ve dünyada işlenilen her günaha karşı çektirilen azâbı paylaşacağız:
1-Kur’ân-ı Kerîm’i Öğrenip Terkedenlerin ve Farz Namazını Kasten Kazaya Bırakanların Azâbı/Cezası
“Bu gece rüyamda bana iki melek geldi ve beni götürmek istediler. Bana, “Yürüyün!” dediler. Bende onlarla yürüdüm ve arkasına yaslanmış bir adamın yanına geldik. Bir de gördüm ki, diğer bir adam elinde bir kaya ile başında duruyor ve taşı onun başına vuruyor. Başını yarıyor, taş da yuvarlanıyordu. Adam taşı (tekrardan) alıyor, daha dönmeden öteki adamın başı eski haline geri dönüyordu. Sonra adam yanına geliyor, ona yaptığı işkenceyi tekrarlıyordu. Bu dehşetengiz manzara karşısında Allah Teâlâ’yı (Sübhânallâh diyerek) tesbîh ettim ve meleklere “Bu da ne böyle?” dedim. Melekler de bana cevaben “Sen yürü yürü!” dedi.”
Melekler, hadisin sonunda “(ilk uğradığın) başı taşla yarılan adam, Kur’ân’ı ezberleyip de onu terkeden ve farz namazını (kasten) kılmadan uyuyan kişidir. Bu işkence de Kıyâmet’e kadar devam edecektir.” der.”
Allah Rasûlü (s.a.v), rüyasında meleklerin yürü talimatına karşılık yürümeye devam ediyordu.
2-Yalan Söyleyenlerin Azâbı
“Yürüdük ve sırtüstü yatmış bir adamın yanına geldik. Baktım ki başka bir adam, uçları çengelli bir demirle onun başında bekliyor ve yüzünün bir tarafından ağzını, burnunu ve gözlerini kafasına kadar parçalıyordu. Sonra öteki tarafına geçiyor ve önceki tarafta yaptığı işkenceyi tekrarlıyordu. İkinci vurduğu kısmı daha tam bitirmeden ilk yaptığı yer, eski hâline geri dönüyordu. Sonrasında adam, dönüp normalleşen tarafa aynı işkenceyi tekrarlıyordu. Bu hayretengiz sahne karşısında Sübhânallâh dedim ve meleklere “Bu da neyin nesi böyle?” dedim. Melekler de bana cevaben “Sen yürü yürü!” dedi.”
Melekler, hadisin sonunda “(İkinci rastladığın) ağzı, burnu ve gözü başına kadar parçalanan adam, sabah evinden çıkıp ufuklara ulaşacak kadar (çok) yalan söyleyendir. Bu işkence de Kıyâmet’e dek devam edecektir.” der.”
Allah Rasûlü (s.a.v), rüyasında meleklerin yürü demesine karşılık yürümeye devam ediyordu.
3-Zina Eden Kadın ve Erkeklerin Azâbı
“Yürüdük ve tandır gibi bir yere vardır. İçine baktık ki, içi çıplak kadın ve erkek dolu. Atlarında alevler kendilerine vuruyor, alevlere maruz kaldıkları hâl içerisinde bağrışıyorlardı. Ben, “(Bu çığlık çığlığa) bağırışanlar kimler?” diye sorunda melekler de “Sen yürü yürü!” dedi.”
Melekler, hadisin sonunda “(Üçüncü rastladığın) tandır gibi yerde olan çıplak kadın ve erkekler, zina eden kişilerdir.” demektedir.”
Allah Rasûlü (s.a.v), rüyasında meleklerin yürü demesine karşılık yürümeye devam ediyordu.
4-Faiz Yiyenlerin Azâbı
“Yürüdük ve bir nehre geldik. Bir de baktım ki, bir adam nehirde yüzüyor. Nehir kenarında da ellerinde birçok taş toplamış başka bir adam vardı. O arada adam yüzdüğü kadar yüzüyor sonra nehrin kenarında duran adamın yanına gelip ağzını ona açıyordu. Ağzına bir taş atınca gidip yüzüyor, sonra bir daha ona dönüyor ve ağzını açıp (nehir kenarında bekleyen) adamdan bir taş daha yutuyordu. Meleklere “bunlar kimdir?” dedim. Onlar da “Sen yürü yürü!” dediler.”
Melekler, hadisin sonunda “(dördüncü rastladığın) nehirde yüzüp taş yutan adam faiz yiyendir.” demektedir.”[2]
Peygamberlerin Rüyaları, Delil Olarak Kabul Edilir mi?
Kabir azâbına sebep olan dört kötü ameli, Hz. Peygamber’in bir gecede rüyasında görmüş olduğu hadis-i şerifte anladık. Bazıları, rüyanın hayali bir âlemde gerçekleştiği ve kişinin iradesi dışında bilinç altından dolayı görmüş olduğunu öne sürerek rüyayı delil olarak kabul etmezler.
Rüya üç çeşittir: Birincisi; Allah Teâlâ tarafından müjdelenen salih rüyalardır. İkincisi; şeytan tarafından kaynaklanan üzücü rüyalardır. Üçüncüsü; kişinin bilinç altında kalanlardan ötürü olan rüyalardır.[3]
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İbrâhîm (a.s), Yûsuf (a.s) ve Mısır hükümdarının gördüğü rüyalardan söz edilmekte,[4] Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v) gördüğü bir rüyanın doğru çıktığı Allah Azze ve Celle tarafından bildirilmektedir.[5] Hz. Yûsuf’a (a.s) rüyaların yorumunun öğretildiği,[6] Hz. İbrâhîm (a.s), Ya’kûb (a.s) ve Yûsuf’un (a.s) gördükleri rüyaları tabîr ederek bu yorum ışığında hareket ettikleri[7] belirtilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İbrâhîm’den (a.s) rüyasında oğlunu kurban etmesinin istendiği,[8] Hz. Yûsuf’un (a.s) rüyasında on bir yıldızın, ay ve güneşin kendisine secde ettiğini gördüğü ve bu rüya ile onun ileride peygamber olarak seçileceğine işaret edildiği,[9] yine Yûsuf’un (a.s) Mısır’da hapse atılması sırasında hapisteki iki gencin ve Mısır kralının[10] gördüğü rüyaları yorumladığı[11] haber verilmektedir. Cenâb-ı Hak, Bedir Gazvesi öncesinde Rasûlüllah’a (s.a.v) düşmanlarının sayısını rüyasında az göstermiş,[12] Hudeybiye öncesinde Müslümanlarla birlikte Mekke’ye gireceğine ilişkin gördüğü rüya bir yıl sonra gerçekleşmiş,[13] Hz. Peygamber’den (s.a.v) mûcize göstermesini isteyenlere karşı Bedir Gazvesi veya Mekke’nin fethi öncesinde gördüğü rüyalardan söz edilmiştir.
Hadislerde rüyanın insan hayatındaki yerine ve önemine defalarca değinilmiştir. Rasûl-i Ekrem’e (s.a.v) ilk vahiy sâlih rüya şeklinde gelmiş, altı ay müddetle vahiy bu şekilde devam etmiştir. Bir hadiste yirmi üç yıllık vahiy müddeti içerisindeki bu altı aylık zaman dilimi kastedilerek, “Mü’minin sâdık rüyası nübüvvetin kırk altıda biridir.”[14] buyurulmuş, vahyin kesilmesine karşılık mübeşşirâtın devam ettiği bildirilmiştir.
Bu sebeble İslâm dininde Hz. Peygamber’in görmüş olduğu rüyalardan vermiş olduğu haberler, doğrudur ve delil olarak kabul edilmektedir.
5-İdrardan Sakınmamanın ve Gıybet Yapmanın Azâbı
Allah Rasûlü (s.a.v), kabir azâbına en çok ayakta bevletmenin neden olduğunu haber etmiş[15] ve bevlederken vücuda sıçramamasına özen gösterilmesini tavsiye etmiştir.[16]
Abdullah b. Abbâs’ın (r.a.) rivâyet ettiğine göre; “Allah Rasûlü, Medine veya Mekke bahçelerinin[17] yanında geçerken iki kabirden gelen sesleri işitti ve dedi ki: “Şüphesiz ki o ikisi azap çekiyorlar. Çektikleri azap da büyük bir şey değildir. Oysa o şey, büyük günah idi. Onlardan birisi idrar sebebiyle azap çekiyor. Diğeri ise gıybet sebebiyle azap çekiyor.” Sonrasında yaş bir odun alıp ikiye bölerek iki kabrin üzerine koydu ve dedi ki: “Umulur ki bu iki yaş dal, kuruyuncaya dek onlar üzerindeki azâbı bir nebze olsun hafifletir.”[18]
Görüldüğü üzere, kabir azâbına neden olan en büyük etken, ayakta bevlederek idrar sıçrantısına ihtimam göstermemektir. Allah Rasûlü’nün (s.a.v) ifadeleri, bir laboratuvar ortamında deney ve gözlem yoluyla bir değerlendirmeye tabî tutulmuş değildir. Bu da bizlere O’nun kesinkes bir vahye muhatap olduğunu göstermektedir.
6-Namazı Abdestsiz Kılmanın ve Mazluma İhtiyaç Anında El Uzatmamanın Azâbı
Temizlik; imanın gereği,[19] namazın anahtarı,[20] maddi temizliğin vesilesi,[21] günahlardan arınmanın bileti[22] ve vücut azalarının da nur kaynağıdır[23]
Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.[24]
Abdullah b. Mes’ûd’dan (r.a) rivâyet edildiğine göre Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kullarından bir kula, kabrinde yüz sopa vurulması emredildi. Daha bir tane sopa vurulur vurulmaz o kulun kabri ateşle dolardı. Ateşin tesirinden dolayı kul bayılır tekrardan ayılınca der ki: “Niçin bana vuruyorsunuz?” Melekler de o kişiye der ki: “Sen abdestsiz namaz kılar, mazlumun (ihtiyacı anında) yanına uğradın ve elinden tutup yardım etmedin.”[25]
Dipnot
[1] Bkz. Nisâ, 4/18.
[2] Müsned, Hadis No: 20094; Buhârî, H. No: 7047; Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, H. No: 7685; İbn Hibbân, Sahîh, H. No: 655. (Hadis Sahih’tir.)
[3] Bkz. Buhârî, Hadis No: 2263; Müslim, H. No: 7017.
[4] Bkz. Yûsuf, 12/4-5, 43, 100; Sâffât, 37/105.
[5] Bkz. Feth, 48/27.
[6] Bkz. Yûsuf 12/6, 21.
[7] Bkz. Yûsuf, 12/4-6; Sâffât, 37/102.
[8] Bkz. Sâffât, 37/100-113.
[9] Bkz. Yûsuf 12/4-5.
[10] Bkz. Yûsuf, 12/36, 41-49.
[11] Bkz. Yûsuf, 12/99-100.
[12] Bkz. Enfâl, 8/43.
[13] Bkz. Feth, 48/27.
[14] Buhârî, Hadis No: 6989; Müslim, H. No: 3893.
[15] Müsned, Hadis No: 8332; İbn Mâce, H. No: 348.
[16] Bezzâr, Hadis No: 4907; et-Tahâvî, Şerhu müşkili’l-âsâr, H. No: 5194.
[17] İbn Hacer, bahçe sahibinin kim olduğunu tesbit etmek adına Dârekutnî’nin rivâyetine dayandırarak yerin Ümmü Mübeşşir el-Ensâriyye’ye ait olduğunu ifade etmiştir.
[18] Buhârî, Hadis No: 218-1361-1378-6052; Müslim, H. No: 292; Nesâî, H. No: 2069; İbn Mâce, H. No: 292.
[19] Bkz. Müslim, Hadis No: 223.
[20] Bkz. Ebû Dâvûd, Hadis No: 61; Tirmizî, H. No: 3; İbn Mâce, H. No: 275.
[21] Bkz. Buhârî, Hadis No: 528; Müslim, H. No: 667.
[22] Bkz. Müslim, Hadis No: 245.
[23] Bkz. Buhârî, Hadis No: 136; Müslim, H. No: 246.
[24] Buhârî, Hadis No: 2442; Müslim, H. No: 2580.
[25] Bkz. et-Tahâvî, Şerhu müşkili’l-âsâr, Hadis No: 3185; Albânî, Sahîhü’t-tergîb, H. No: 2224.